Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;
Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;
H to show hint;
A reads text to speech;
24 Cards in this Set
- Front
- Back
- 3rd side (hint)
alertness |
Açıkgözlülük, uyanıklık |
|
|
Altering |
Değişim, değiştirme |
life-altering=insanın hayatının değiştiren olay mood-altering=ruh halini değiştiren |
|
appetiteboost |
İştah, arzu, istek, şehvet |
Poor/ Loss of / diminishing appetite= iştahsızlık, iştah kaybı Whet someone’s appetite= birinin iştahını açmak = give an edge to one’s appetite with great appetite=aç kurt gibi appetite comes with eating=iştah yedikçe açılır work up / develop an appetite=acıkmak have a hearty appetite= midesine/yemeğe düşkün olmak get up an appetite=özellikle bir şeyler yaptıktan sonra iştahı açılmak (deyim)
|
|
boost |
Artış, artma, yükselme, destekleme |
Give a boost=destek vermek Boost the demand=talebi yükseltmek / arttırmak boost the production=üretimi arttırmak/canlandırmak boost the immune system= bağışıklık sistemini güçlendirmek boost up=yukarı itmek / kaldırmak boost the morale=moral yükseltmek boost one’s self esteem= kendine olan saygısını arttırmak every knock is boost=her darbe güçlendirir
|
|
Cautious |
Tedbirli, önemli , temkinli, dikkatli |
Cautious statement=dikkatli bir şekilde söylenen ifade ever-cautious= her daim tehlikeli cautious optimism=tedbirli iyimserlik (deyim) be cautious=dikkatli ol, tedbirli olmak, dikkat etmek be cautious about=-de tedbirli olmak |
|
commit |
Suç işlemek, önermek, adamak, vaat vermek, söz vererek bağlamak |
Commit an offense=suç işlemek commit suicide=intihar etmek Commit one’s prestige=itibarı-yla oynamak commit perjury=yalan yere yemin etmek Commit oneself=fikrini/ ne düşündüğünü söylemek commit to memory=ezberlemek commit oneself to=söz vermek commit murder=Adam vurmak commit to paper=kaleme almak commit blunder=hata/gaf yapmak commit for=-e dahil olmasını kabul etmek /-e katılacağına dair söz vermek commit something to memory= aklına kazımak / bir şeyi ezberlemek (deyim) make /commit a faux pas= yanlış adım atmak / pot kırmak / toplumda hoş karşılanmayacak bir şey söylemek
|
|
conclusive |
Nihai , son, kati, kesin |
Be conclusive=kesinlik kazanmak Conclusive evidence=kesin kanıt conclusive force=ispat gücü |
|
consistently |
Sürekli olarak, tutarlı olarak, devamlı olarak, kalıcı biçimde |
Be consistently successful= attığını vurmak consistently and stubbornly = daima ve inatla |
|
evoke |
Anımsatmak , hatırlatmak, çağrışım yapmak, aklına getirmek |
Evoke admiration=hayranlık uyandırmak re-evoke=yeniden anımsatmak evoke nostalgia=nostalji/geçmişle özlem uyandırmak |
|
heal |
Şifa bulmak, iyileştirmek, şifa vermek, düzeltmek |
Heal all=her derde deva Heal over=iyileşmek physician, heal thyself=kelin merhemi/ilacı olsa kendi başına sürer (atasözü) Heal the breach=tartışmayı bitirmek/noktalamak. |
|
İmpact |
Darbe, etki, çarpma,vuruş |
Social impact=sosyal etki Impact area=eki alanı Long-range impact=uzun vadeli etki widespread impact=yaygın etki make a lasting impact=kalıcı etki bırakmak have an impact on/upon = etkide bulunmak , etki etmek be exposed to impact=darbeye maruz kalmak make tremendous impact= büyük yankı/ses getirmek |
|
legitimate |
Meşrulaştırmak, yasallaştırmak |
Legitimate explanation=mantıklı açıklama Legitimate record =uygun kayıt |
|
mood |
Ruh hali, mizaç |
Mood swing= ruh halinin çalkantılı olması Pensive mood=dalgın ruh hali be in the mood for/to=canı bir şey yapmak istemek Current mood=anlık, güncel durum slip / descend into a mood of pessimism = karamsarlığa düşmek capture the mood=havasını/durumunu yansıtmak/göstermek set the mood=bir şey için doğru ortamı/atmosferi oluşturmak foul mood=huysuzluk/sinirlilik lighten the mood=ortamı yumuşatmak in a mood=asabi, aksi, somurtkan, canı sıkkın, keyfi kaçı in no mood to do something= bir şey yapma modunda değil wreck the mood=havayı bozmak darken the mood=ortamı germek/bozmak be in festive mood=neşeli olmak the mood takes someone= istediğinde, canı istiyorsa, modu iyiyse my mood lifted=keyfim yerine geldi |
|
observe |
Gözlemlemek, gözetlemek, riayet etmeki saygı göstermek |
Ability to observe and interpret=gözlem ve yorum kabiliyeti Observe a moment of silence=saygı duruşunda bulunmak |
|
Perception |
Algı, algılama, anlama, kavrama |
Primary perception=ilksezi Selective perception=algıda seçicilik social perceptipn=sosyal algı/idrak absence of perception=idrak eksikliği extrasensory perception=altıncı his Perception of truth=gerçeğin algılanması olfactory perception=koku alma duygusu brand perception=marka algısı
|
|
Pleasant |
Güzel, zevk, hoş, keyifli |
Flowing with a pleasant noise=şırıl şırıl Pleasant talker/spoken =dudu dili/ tatlı dilli pleasant odor=hoş koku pleasant-tasting=tatlı an easy and pleasant life=rahat ve sıkıntısız hayat leave a pleasant memory=hoş bir anı bırakmak add a pleasant mood to something = hoş bir hava katmak pleasant idleness=hoş rahatlık none-too-pleasant=hiç keyifli görünmeyen / hiç zevkli olmayan what a pleasant surprise=bu ne güzel bir sürpriz no more pleasant=boku çıkmak (argo) |
|
prove |
Kanıtlamak, ispat etmek |
Prove to be right=doğru çıkmak (aslı çıkmak) Prove somebody right=haklı çıkarmak prove to be worthless=kof çıkmak prove to be untrue=çürük çıkmak prove something based on evidence=bir şeyi delile dayanarak ispat etmek prove claim=iddia kanıtlamak prove the contrary=aksini ispat etmek prove unsatisfactory=yetersiz/kusurlu bulmak prove one’s case=haklı olduğunu kanıtlamak prove a boon=yararını/yararlı olduğunu kanıtlamak prove one’s righteousness= haklılığını kanıtlamak prove troublesome=problem olmak/zorluk çıkarmak prove one’s innocence to someone=birine suçsuzluğu ispatlamak prove something to someone=birine bir şeyi ispatlamak prove out something= doğruluğunu kanıtlamak/ispatlamak prove oneself as something= kendini bir şey olarak ispatlamak prove out=başarılı olmak , başarıya ulaşmak, kanıtlamak, ispatlamak nothing to prove=kanıtlanacak bir şey yok easy to say, harder to prove=söylemesi kolay, kanıtlaması zor what will that prove?=bu neyi gösterir/kanıtlar? prove a point=bir şeyi ispatlamak (deyim) prove/show your mettle = iyi olduğunu kanıtlamak prove oneself as=…olarak kendini ispatlamak fend and prove(dated)=bir fikirden/konudan yana tartışmak , bir fikir / konu için tartışmak be on , show, prove your mettle = kendini kanıtlama azminde/gayesinde olmak , elinden gelenin en iyisini yapmak can you prove this?=bunu ispatlayabilir misiniz? I can prove it to you=bunu sana kanıtlayabilirim I’m gonna prove it to you=bunu sana kanıtlayacağım what does that prove?= ne olmuş yani? |
|
realize |
Gerçekleştirmek, fakrına varmak, idrak etmek,anlamak |
Realize a desirable condition= adama dönmek Realize an aim=amaç gerçekleştirmek realize the facts=ayılmak realize the truth=ayağı suya ermek=bir gerçeği ya da bir işin önemini sonradan anlayıp aklı başına gelmek come to realize=hayata geçirmek , başlarda anlayamadığı göremediği bir şeyi anlamak fark etmek. realize partly=kısmen gerçekleştirmek not realize how time flew/passed = vaktin Nasıl geçtiğini anlayamamak realize something from something=-den anlamak/kavramak realize form=-den elde etmek little did I realize=hiç aklıma gelmedi/ hiç bilemedim realize what a fool you’ve been= ne kadar aptal olduğunun farkına varmak of course, you realize this means war!= bu kesinlikle savaş ilan etmektir ( deyim) I did not realize how late it had become=zaman nasıl geçmiş anlamamışım (geç oldu) |
|
Scent |
koku, hoş koku, parfüm, kolonya |
Scent out=iz sürmek Put on the scent=ihbar etmek pick up a scent=koku duymak leave scent on something=koku bırakmak upon the right scent=tam iz üzerinde put / throw somebody off the scent = hedef şaşırtmak I izini kaybettirmek (deyim) scent blood=zaafından faydalanmak be on the wrong scent=yanlış yolda olmak (deyim)
|
|
stimulatete |
Uyarmak, dürtmek, kamçılamak |
Stimulate the demand=talebi yükseltmek Stimulate one’s interest=ilgisini çekmek / uyandırmak stimulate into=-e teşvik etmek / -e güdülemek, için canlandırmak / harekete geçmek |
|
Tenderness |
Duyarlılık, hassasiyetlik, kolaylıkla incinme |
Treat with tenderness and affection=şefkat göstermek |
|
Transitionto remind somebody of something/someone |
geçiş, değişme, bağlantı, dönüşüm |
Smooth transition=yumuşak geçiş Transition words=geçiş sözcükleri transition to settle life=yerleşik hayata geçiş transition stage=geçiş aşaması/evresi
|
|
To remind somebody of something/someone |
Birine bir şeyi/birini hatırlatmak için |
Kind of reminds me of somebody else= her karakter bana başka birini anımsatır İt reminds me of somebody , this all from a long time ago=çok uzun zaman Önceki birisini bana anımsattı |
|
Make a large impact on something/somebody |
Bir şey/bir kimse üzerinde büyük bir etki yaratın |
We can’t make a large-scale impact on these problems=bu sorunlar üzerinde büyük ölçekte bir etki yapamıyoruz |