Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;
Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;
H to show hint;
A reads text to speech;
13 Cards in this Set
- Front
- Back
- 3rd side (hint)
justify |
Savunmak, temize çıkarmak, suçsuzluğunu kanıtlamak, gerekçe göstermek |
Justify something to one=birine bir şeyi savunmak Justify by=ile/ yaparak temize çıkarmak/meşrulaştırmak justify to=-e karşı haklı çıkarmaya çalışmak the ends justify the means=hedefe giden her yol Mübahtır (atasözü) justify what one is doing= yaptığını haklı çıkarmak |
|
mass |
Kütle, kitle, kümelemek |
Weapons of mass destruction= kitle imha Silahı Police and mass media=polis ve kitle iletişim araçları law of conservation of mas=kütlenin korunumu kanunu mass movement=kitle hareketi mass balance=kütle dengesi in mass=kitlesel olarak consume mass quantities=çok büyük miktarlarda tüketmek/içmek/yemek be a mass of something=bir Şeyle dolu olmak/ her yanı bir şeyle sarılmış kaplı olmak mass adoption=kitlesel benimseme mass media=kitle iletişim araçları / kitlesel mecralar |
|
Obliged |
Yükümlü , borçlu , zorunlu, minnettar , mecbur |
Be obliged to=mecbur/zorunda olmak , mecburiyetinde kalmak Oblige to =mahkum be obligated=minnet duymak feel oneself obliged to=kendini bir şeyi yapmaya mecbur hissetmek be obligated to visit=ayağına kadar gitmek be obligated to look after= bakmakla yükümlü olmak much obliged=çok teşekkürler I am much obligated=çok minnettarım / müteşekkirim I’m not obligated to tell you anything=sana hesap vermek zorunda değilim |
|
phenomenon |
Algılanabilen şey, olağanüstülük, olgu, olay |
Breakoff phenomenon=yalnızlık duygusu Monetary phenomenon=parasal olay |
|
potential |
Potansiyel, olası, gizli güç, ihtimal |
Potential difference= anlaşmazlık Damage potential=hasar potansiyeli potential reality=potansiyel gerçeklik grand potential=büyük potasniyel potential cooperation=olası işbirliği potential danger=potansiyel tehlike / gizli tehlike the potential victims=muhtemel kurbanlar potential developments= muhtemel gelişmeler wasted potential=harcanmış potansiyel show/ have potential= potansiyel sergilemek be aware of one’s potential=potansiyelinin farkında olmak prevent a potential disaster=olası bir facianın önüne geçmek see someone’s potential=birinde potansiyel görmek realize one’s potential=potansiyelinin farkında olmak growth potential=büyüme potansiyeli potential demand=muhtemel talep |
|
preserve |
Muhafaza etmek, korumak |
Preserve the quality=kaliteyi korumak Preserve from loss=zarardan sakınmak god preserve us from it! = dağlara taşlara! preserve someone from something=birini bir Şeyden korumak preserve against=-e karşı korumak / -den korumak preserve for=için korumak/saklamak preserve from=-e karşı korumak/ -den korumak preserve case0koruma kılıfı |
|
property |
Mal mülk, mülkiyet, servet, eşya |
Real estate property= gayrimenkul / emlak Moveable property=taşınır mallar common property resource= topluma ait kaynak intangible property=manevi mülkiyet landed property=arazi government properly=kamu Malı typical properly=tipik özellik
|
|
Ruinsample |
Harabe, mahvetmek, bozmak, helak, çok kötü durum |
Wrack/rack and ruin=harap, yıkım , harabiyet Historical ruin=tarihi kalıntı go to rack and ruin=mahvolmak fall into ruin=haraplaşmak ruin somebofy’s family = ocağına incir dikmek fall into ruin=tahrip olmak bring to ruin=perişan etmek/ batırmak/mahvetmek ruin someone’s reputation= itibarını yerle bir etmek, iki paralık etmek ruin someone’s plan=planını bozmak the primrose path to destruction= zevk ve sefanın sürüklediği yıkım on the road to ruin/disaster=felakete, faciaya sürükleyen ruin one’s name=birini iki paralık etmek (argo) ruin your ****=içine etmek(argo)
|
|
sample |
Örnek, numune, modeli örneklem |
Sample thought=örnek düşünce Sample book=numune kataloğu petition sample=dilekçe örneği request sample=numune istemek sample of goods=mal örneği sample case=örnek vaka representative sample=temsili/tanıtıcı örnek as sample=numune olarak as per sample=numuneye göre sample of quality=kalite örneği |
|
Stagnant |
Durgun,sönük, hiç gelişmeyen, mıymıntı, cansız |
stationary-stagnant society= durgun toplum Stagnant pool0su birikintisi |
|
ultimate |
Nihai, son, sonuç, netice, akıbet, son durum |
The uktimate good=en büyük iyilik Ultimate goal=nihai hedef ultimate principles=temel ilkeler ultimate reply=nihai yanıt ultimate disposal=nihai bertaraf ultimate aim=nihai amaç ultimate belief=sezgisel gerçek, kanıtlanmayan düşünce , önsezi show ultimate attention=aşırı özen göstermek pay the ultimate price=yüksek bir fiyat ödemek / en yüksek bedeli ödemek the ultimate in=son nokta, ne iyisi pay the ultimate price=kutsal bir ama. Uğruna ölmek, hayatını kaybetmek (deyim) |
|
Undertakewander |
Yüklenmek, girişmek, üstlenmek, söz vermek, garanti etmek , taahhüt etmek |
Knowingly undertake a risky business=kendini ateşe atmak, bile bile çok tehlikeli bir işe girişmek Undertake the management = yönetimi üstlenmek undertake a partnership= ortaklığa girmek undertake something in reship with=ortaklaşa üstlenmek/girişmek undertake an enterprise= girişimde bulunmak undertake a task=görev yüklenmek undertake as a duty=görev edinmek acknowledge/accept and undertake= kabul ve taahhüt etmek undertake to do something=bir şey yapmayı üstlenmek I accept and undertake=kabul ve taahhüt ederim undertake a liability=borcu üstlenmek |
|
wander |
Amaçsızca gezinme, başıboş dolaşma |
Wander idly=özgür yaşam Wander about=boş boş dolaşmak wander away=uzaklaşmak wander from=ayrılmak wander around=dolaşmak wander off=başkalarında ayrılarak kendi başına dolaşmak / konudan konuya atlamak / farklı şeylere dalıp gitmek wander from the subject at hand=ele alınan konudan ayrılmak wander from then subject= konudan ayrılmak wander from=-den sapmak/ -den ayrılmak wander aimlessly=aylak aylak dolaşmak, başıboş dolaşmak
|