• Shuffle
    Toggle On
    Toggle Off
  • Alphabetize
    Toggle On
    Toggle Off
  • Front First
    Toggle On
    Toggle Off
  • Both Sides
    Toggle On
    Toggle Off
  • Read
    Toggle On
    Toggle Off
Reading...
Front

Card Range To Study

through

image

Play button

image

Play button

image

Progress

1/32

Click to flip

Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;

Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;

H to show hint;

A reads text to speech;

32 Cards in this Set

  • Front
  • Back

Meadow

"Meadow," doğal veya insan yapımı, düz veya hafif eğimli, genellikle çimenlerle kaplı ve bitki örtüsünün serbestçe büyüdüğü açık arazi veya çayır alanını ifade eder. Bu tür alanlar genellikle çiçekler, otlar ve otlarla kaplıdır ve hayvanların otlaması veya insanların doğal güzellikleri tadını çıkarması için kullanılır.



We had a picnic in the meadow by the river and enjoyed the scenic views."


(Nehir kenarındaki çimenlik alanda piknik yaptık ve manzara manzarasının tadını çıkardık.)



"Cows grazed peacefully in the meadow as the sun set in the distance."


(Güneş uzaklarda batarken, inekler çimenlik alanda sakin bir şekilde otlaşıyordu.)

Embarked

"Embarked," genellikle bir görev, macera veya yolculuğa başlamak anlamına gelir. Bu terim, bir kişinin veya grup insanın belirli bir eyleme veya etkinliğe resmen başlamasını ifade eder.



"The explorers embarked on a journey to uncover the mysteries of the jungle."


(Kaşifler, ormanın sırlarını ortaya çıkarmak için bir yolculuğa başladı.)



"After months of planning, the team finally embarked on their mission to Mars."


(Aylarca süren planlamanın ardından ekip, Mars görevine nihayet başladı.)

Compounded

"Compounded," bir durumu daha karmaşık veya zor hale getiren veya bir sorunu daha da büyüten anlamına gelir. Bu terim, bir sorunun veya durumun daha fazla faktör veya bileşen eklenerek daha karmaşık hale geldiğini ifade eder.



"The economic crisis was compounded by a series of unfortunate events, leading to a deep recession."


(Ekonomik kriz, talihsiz olayların ardışık eklenmesiyle daha karmaşık hale geldi ve derin bir resesyona yol açtı.)



"Miscommunication compounded the problem, causing further misunderstandings among team members."


(İletişim eksikliği, sorunu daha da büyüterek, takım üyeleri arasında daha fazla anlaşılmazlığa yol açtı.)

Chemical treadmill

"Chemical treadmill," tarım ve çevre bilimlerinde kullanılan bir terimdir. Bu terim, modern tarımın kimyasal gübreler, pestisitler ve diğer girdilerle yoğun bir şekilde çalışmaya dayalı bir modelini ifade eder. Bu modelde, verimlilik artışı elde etmek için giderek daha fazla kimyasal kullanımı gerekebilir.



"Chemical treadmill" terimi, aynı veya artan miktarda kimyasal kullanımı sürdürmenin gerekliliğini ve bu sürecin tarım topraklarını ve çevreyi olumsuz etkileyebileceğini ifade eder. Bu durum, toprak erozyonu, su kirliliği ve biyoçeşitliliğin azalması gibi sorunlara yol açabilir.



Bu terim ayrıca sürdürülebilir tarım uygulamalarına geçiş gerekliliğini vurgular. Bu, daha az kimyasal kullanımı ve doğa dostu tarım yöntemlerini içerir.

Within

İçinde.

Cue

İşaret veya Sinyal: Bir işareti veya sinyali temsil eder. Özellikle sahne, tiyatro veya televizyon prodüksiyonlarında kullanılır.


"He missed his cue to enter the stage."


(Sahneye girmek için olan işaretini kaçırdı.)



Tahminci İşareti: Bir şeyin veya olayın başlayacağını veya gerçekleşeceğini tahmin etmek için kullanılan belirtiler veya işaretler.


"Dark clouds are often a cue for rain."


(Kara bulutlar genellikle yağmurun belirtisidir.)



Bilgi veya İpucu: Bir şeyi hatırlatmak, dikkat çekmek veya belirli bir tepkiyi uyandırmak için kullanılan bilgi veya işaret.


"His smile was a cue that everything was going well."


(Gülümsemesi, her şeyin iyi gittiğini belirtiydi.)



Bilgi Verme: Bir şeyin başlangıcını veya yapılması gereken bir şeyin zamanını bildirmek amacıyla kullanılan bir komut veya işaret. Özellikle yönlendirme veya organizasyon bağlamında kullanılır.



"The coach gave the team a cue to start the game."


(Koç, oyunu başlatmak için takıma bir işaret verdi.)

Brewing

"Brewing," genellikle sıcak su veya sıvı kullanarak içki veya içecek hazırlama sürecini ifade eder. Bu terim, özellikle çay, kahve veya bira gibi içeceklerin yapımında kullanılır.



"I'm brewing a fresh pot of coffee for breakfast."


(Kahvaltı için taze bir kahve demliyorum.)



"The brewing process of tea involves steeping tea leaves in hot water."


(Çayın demlenme süreci, çay yapraklarını sıcak suya batırmayı içerir.)

Borne out

"Borne out," bir inanç, teori veya iddianın doğruluğunun sonuçlar veya kanıtlar tarafından desteklendiği anlamına gelir. Bu ifade, bir şeyin doğruluğunun veya geçerliliğinin onaylandığını veya kanıtlandığını belirtir.



"Her predictions were borne out by the actual election results."


(Onun tahminleri gerçek seçim sonuçları tarafından doğrulandı.)



"The scientific experiments bore out the hypothesis that was proposed."


(Bilimsel deneyler, öne sürülen hipotezi kanıtladı.)

Assemblages

"Assemblages," genellikle farklı nesnelerin veya öğelerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir bütünü ifade eder. Bu terim, sanat, tasarım, bilim ve diğer alanlarda kullanılır.



"Assemblages" aynı zamanda ekosistemler veya biyolojik çeşitlilikle ilgili olarak da kullanılabilir. Bu bağlamda, farklı türlerin veya organizmaların bir araya gelmesiyle oluşan bir topluluğu ifade eder.



"The artist's assemblages of found objects created thought-provoking sculptures."


(Sanatçının bulunan nesnelerden oluşturduğu montajları, düşündürücü heykeller yarattı.)



"The coastal assemblage of plants and animals is rich and diverse."


(Kıyıdaki bitki ve hayvanların topluluğu, zengin ve çeşitlidir.)

Adorment

"Adornment," bir şeyin veya bir kişinin daha çekici veya güzel görünmesi amacıyla eklenen süs, takı, dekorasyon veya süsleme anlamına gelir. Bu terim, giyim, mücevherat, ev dekorasyonu ve sanat gibi birçok farklı bağlamda kullanılır.



"She wore a beautiful necklace as an adornment for her evening gown."


(Akşam elbisesinin bir süsü olarak güzel bir kolye taktı.)



"The walls of the room were adorned with colorful paintings and tapestries."


(Odanın duvarları renkli resimler ve halılarla süslenmişti.)

Ingenuity

"Ingenuity," yaratıcılık, beceri ve yenilik yeteneğini ifade eden bir terimdir. Bu kelime, karmaşık veya zorlu bir sorunu çözme veya yeni ve farklı bir yaklaşım geliştirme yeteneği anlamında kullanılır.



"His ingenuity in designing user-friendly software made the application a huge success."


(Kullanıcı dostu yazılım tasarlama konusundaki yaratıcılığı, uygulamayı büyük bir başarı haline getirdi.)



"The ingenuity of the engineering team led to the development of groundbreaking technology."


(Mühendislik ekibinin yaratıcılığı, çığır açan teknolojinin geliştirilmesine yol açtı.)

Irrevocable

"Irrevocable," geri alınamaz veya değiştirilemez anlamına gelir. Bu kelime, bir kararın veya anlaşmanın kesin, geri dönülemez ve değiştirilemez olduğunu belirtir.



"Once you sign the contract, it becomes an irrevocable agreement, and you cannot change the terms."


(Sözleşmeyi imzaladığınızda, bu geri alınamaz bir anlaşma haline gelir ve şartları değiştiremezsiniz.)



"The court's decision to impose an irrevocable sentence means he will spend the rest of his life in prison."


(Mahkemenin geri alınamaz bir ceza verme kararı, onun hayatının geri kalanını hapiste geçireceği anlamına gelir.)

Fickle

"Fickle," kararlarını, ilgi alanlarını veya duygusal durumunu hızlı bir şekilde ve sık sık değiştiren bir kişiyi veya şeyi tanımlayan bir terimdir. Bu kelime, kişinin istikrarsız veya değişken bir tavır sergilediğini ifade eder.



"Her fickle nature makes it difficult to predict what she will be interested in next."


(Onun değişken doğası, bir sonraki ilgileneceği şeyi tahmin etmeyi zorlaştırıyor.)



"The fickle weather in this region can change from sunny to rainy within minutes."


(Bu bölgedeki değişken hava, güneşliyken yağmura dakikalar içinde dönebilir.)

Thatched hut

"A thatched hut," geleneksel olarak saz, saman veya benzeri malzemelerle örtülmüş olan, genellikle küçük ve basit bir konut yapısıdır. Bu tür çatı örtüsü, bazı bölgelerde hala kullanılan ve geleneksel tarzda yapılmış evlerde bulunur.



The villagers lived in small thatched huts surrounded by lush green fields."


(Köylüler, yeşil tarlalarla çevrili küçük samanlı kulübelerde yaşardılar.)

Manioc

"Manioc," kök sebzelerinden biri olan Cassava bitkisinin nişastalı köklerini ifade eder. Manioc, dünya genelinde birçok farklı adla anılır, örneğin "cassava," "yuca," veya "tapioca" gibi. Bu bitki, özellikle tropikal bölgelerde yaygın olarak yetiştirilir ve insan beslenmesi için önemli bir kaynak olarak kullanılır.



"In some countries, manioc is a staple food and is used to make various traditional dishes."


(Bazı ülkelerde, maniyok temel bir gıda maddesidir ve çeşitli geleneksel yemeklerin yapımında kullanılır.)

Scour

"Scour," temizlik veya araştırma amacıyla bir yüzeyi veya alanı dikkatlice ve enerjik bir şekilde süpürmek, fırçalamak veya aramak anlamına gelir. Bu terim, kir veya lekeleri temizlemek veya belirli bir nesneyi iyice incelemek için kullanılır.



Ayrıca "scour" terimi, sert rüzgar, su veya diğer doğal etkenlerin erozyon yoluyla toprak veya yüzeyi aşındırma eylemini de ifade edebilir.



"She used a scrub brush to scour the stubborn stains off the kitchen countertop."


(Mutfak tezgahındaki inatçı lekeleri temizlemek için bir fırça kullandı.)



"The river's current began to scour the riverbank, causing soil erosion."


(Nehirin akıntısı, toprak erozyonuna neden olan nehir kıyısını aşındırmaya başladı.)

Crude

"Crude," ham veya işlenmemiş bir durumu ifade eder. Bu kelime, işlenmemiş veya rafine edilmemiş bir madde veya nesne için kullanılabilir. Ayrıca, kaba, işlenmemiş veya incelikten yoksun bir şekilde tasarlanmış veya yapılmış şeyleri tanımlamak için de kullanılabilir.



"Crude oil is extracted from underground and then refined into various petroleum products."


(Ham petrol yer altından çıkarılır ve ardından çeşitli petrol ürünlerine rafine edilir.)



"The artist's crude sketches served as the initial concept for the masterpiece."


(Sanatçının kaba eskizleri, başyapıtın ilk konsepti olarak hizmet etti.)

Machetes

Machetes, genellikle uzun, keskin ve geniş bir bıçağın özel bir türünü ifade eder. Bu tür bıçaklar, özellikle tarım, ormancılık, çalılık temizleme ve benzeri açık hava işlerinde kullanılır. Machetes, farklı boyutlarda ve şekillerde olabilir, ancak genellikle hafif ve kullanımı kolaydır.



Machetes, özellikle tropikal bölgelerde sıkça kullanılır ve çeşitli işlerde çok amaçlı bir araç olarak hizmet eder. Tarlalarda bitki kesmek, ormanlık alanlarda yol açmak veya bir kamp alanını hazırlamak gibi bir dizi görev için kullanılabilirler.



"Farmers in the region rely on machetes to harvest crops and clear vegetation."


(Bölgedeki çiftçiler, mahsulleri hasat etmek ve bitki örtüsünü temizlemek için machetelere güvenirler.)

Intervene

Müdahale etmek, araya girmek.

Relics

"Relics," genellikle tarihsel veya dini öneme sahip eski nesneleri veya kalıntıları ifade eder. Bu nesneler, geçmiş dönemlere veya kültürlere ait olan ve tarihi veya kültürel açıdan değerli olan öğelerdir.



"The museum displays a collection of ancient relics from various civilizations."


(Müze, çeşitli medeniyetlere ait antik kalıntıları sergiler.)



"Archaeologists uncovered relics of an ancient city buried beneath the desert sands."


(Arkeologlar, çöl kumlarının altında gömülü olan bir antik şehrin kalıntılarını buldular.)

Hostile

"Hostile," düşmanca veya düşmanca bir tavır veya davranışı ifade eder.



"The two rival gangs had a hostile confrontation in the street."


(İki rakip çete sokakta düşmanca bir karşılaşma yaşadı.)



"The negotiations turned hostile as both sides refused to compromise."


(Taraflar anlaşmaya yanaşmadıkları için müzakereler düşmanca bir hâl aldı.)

Decay

"Decay," genellikle zamanla yavaşça bozulma, çürüme veya ayrışma sürecini ifade eder. Bu terim, biyolojik organizmaların veya nesnelerin doğal olarak eski veya işlevsiz hale gelmesini tanımlar.


Ayrıca "decay," bir şeyin kalite veya durumunun kötüleşmesi veya zayıflaması anlamında da kullanılabilir. Bu, genellikle çürüme veya bozulma sürecini içerir.



"The decay of fallen leaves on the forest floor contributes to the ecosystem."


(Orman tabanındaki düşmüş yaprakların çürümesi, ekosisteme katkıda bulunur.)



"Without proper maintenance, the old building began to decay and deteriorate."


(Uygun bakım olmadan, eski bina çürümeye ve kötüleşmeye başladı.)

Compromising

Uzlaşmacı.

Retarded

Retarded," tıbbi bir terim olarak kullanıldığında, zihinsel bir gelişim bozukluğu olan zihinsel engelliliği ifade eder. Ancak bu terim, son derece duyarlı bir konu olduğu için ve tıbbi bir teşhisle ilişkilendirildiği için artık genellikle kullanılmamaktadır.

Tenable

"Tenable," bir inanç, görüş veya argümanın mantıklı, kabul edilebilir veya savunulabilir olduğunu ifade eder. Bu terim, bir fikrin veya iddianın mantıklı ve çürütülemez olduğunu vurgular.



"Her argument was tenable and well-supported by evidence."


(Onun argümanları savunulabilir ve kanıtlarla iyi destekleniyordu.)



"The position he presented in the debate was not tenable due to its lack of evidence."


(Debattaki sunduğu pozisyon, kanıt eksikliği nedeniyle savunulabilir değildi.)

Casualty

"Casualty," genellikle bir kaza, felaket veya savaş gibi olaylar sonucu yaralanan veya ölen kişiyi ifade eder. Bu terim, yaralanmış veya ölmüş kişilerin sayısını belirtmek için kullanılır ve genellikle acil tıbbi müdahale gerektiren durumları tanımlar.



Ayrıca, "casualty" terimi sigorta ve finansal bağlamlarda da kullanılabilir. Bu bağlamda, bir zararın veya kaybın mali sonucunu ifade edebilir.



The earthquake caused many casualties, and the hospitals were overwhelmed with injured people."


(Deprem çok sayıda yaralıyı beraberinde getirdi ve hastaneler yaralı insanlarla dolup taştı.)



"The insurance company calculated the casualty figures for the recent natural disaster."


(Sigorta şirketi, son doğal felaket için zarar verilen kişi sayısını hesapladı.)

Apace

"Apace," hızlı veya çabuk bir şekilde anlamına gelir. Bu terim, bir şeyin hızla veya hızlı bir şekilde ilerlediğini veya gerçekleştiğini ifade etmek için kullanılır.



"The project is moving forward apace thanks to the hard work of the team."


(Proje, ekip çalışmasının verdiği çaba sayesinde hızla ilerliyor.)



"The storm approached apace, and we had to seek shelter quickly."


(Fırtına hızla yaklaştı ve hızlıca barınak aramamız gerekti.)

Legistation

"Legislation," bir ülkenin, eyaletin veya bölgenin resmi olarak kabul ettiği yasaların, kanunların ve düzenlemelerin genel adıdır. Bu terim, hükümetler veya yasama organları tarafından oluşturulan ve onaylanan yasal düzenlemeleri kapsar.



"The new legislation aims to protect consumers from unfair business practices."


(Yeni yasama, tüketicileri haksız iş uygulamalarından korumayı amaçlıyor.)



"The legislation on environmental conservation has been updated to address current challenges."


(Çevre koruma üzerine olan yasama, mevcut zorlukları ele almak için güncellendi.)

Clash

"Clash," genellikle fikirler, görüşler, kişiler veya gruplar arasında şiddetli bir çatışma, anlaşmazlık veya mücadele anlamına gelir. Bu terim, farklı taraflar arasındaki çatışmayı veya karşıtlığı ifade etmek için kullanılır.



Ayrıca "clash," iki veya daha fazla şeyin uyumsuz veya çatışan bir şekilde karşı karşıya gelmesini, zıtlıkları veya çakışmaları tanımlamak için de kullanılabilir.



"The political candidates clashed during the debate over their opposing views."


(Politik adaylar, karşıt görüşleri üzerine yapılan tartışmada çatıştılar.)



"There was a clash of personalities between the two coworkers, leading to constant arguments."


(İki iş arkadaşı arasında kişilik çatışması vardı, sürekli tartışmalara yol açtı.)

Judicious

"Judicious," dikkatli, makul ve sağduyulu bir şekilde hareket etmek veya karar vermek anlamına gelir. Bu terim, iyi düşünülmüş ve mantıklı bir şekilde yapılan eylemleri veya kararları tanımlar.

Stags

"Stags," tekil hali "stag" olan bir İngilizce terimidir ve genellikle erkek geyikleri ifade eder. Bu kelime, geyik ailesine ait olan ve genellikle boynuzları olan erkek geyikleri tanımlamak için kullanılır.


Ayrıca, "stag" terimi bazen, bekarlık partilerinde veya özel etkinliklerde kullanılan bir argo terim olarak da kullanılabilir. Bu bağlamda, "stag party" veya "stag do" denilen etkinlikler, bir erkeğin bekarlığa veda partisini ifade eder.



"In the forest, we spotted a group of stags grazing peacefully."


(Ormanda, sakince otlayan bir grup geyik gördük.)



"He's having his stag party next weekend before his wedding."


(Düğününden önce gelecek hafta sonu bekarlığa veda partisi düzenliyor.)

Murky

"Murky," genellikle görünüşünün veya durumunun net olmayan, puslu, belirsiz veya karmaşık olduğu bir şeyi veya durumu ifade eder. Bu terim, sınırlı görünürlük, anlaşılmazlık veya belirsizlik anlamına gelir.


Ayrıca "murky," suların veya bir sıvının donuk veya kirli olduğu durumları da tanımlayabilir.



"The murky water of the pond made it difficult to see what was beneath the surface."


(Gölün donuk suyu, yüzeyin altındaki şeyleri görmeyi zorlaştırıyordu.)



"The murky details of the deal raised suspicions among the investors."


(Anlaşmanın belirsiz detayları, yatırımcılar arasında şüpheleri artırdı.)