• Shuffle
    Toggle On
    Toggle Off
  • Alphabetize
    Toggle On
    Toggle Off
  • Front First
    Toggle On
    Toggle Off
  • Both Sides
    Toggle On
    Toggle Off
  • Read
    Toggle On
    Toggle Off
Reading...
Front

Card Range To Study

through

image

Play button

image

Play button

image

Progress

1/28

Click to flip

Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;

Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;

H to show hint;

A reads text to speech;

28 Cards in this Set

  • Front
  • Back

Fro

"Fro," İngilizce'de "for" kelimesinin kısaltılmış bir şeklidir ve "için anlamında kullanılır. Ancak bu kısaltma daha çok eski İngilizce yazı dilinde veya şiirsel ifadelerde rastlanan bir formdur ve günlük konuşma veya yazı dilinde pek kullanılmaz. "For" kelimesi her türlü İngilizce metin ve iletişimde daha yaygın olarak kullanılır.

Exhaust

"Tüketmek" veya "tükenmek" anlamı: Bu kullanım, kaynakları veya enerjiyi tamamen kullanmak veya tüketmek anlamına gelir. Örneğin, "He exhausted all his savings" (Tüm birikimlerini tüketti) cümlesinde olduğu gibi.




"İtme gazı" anlamı: Bu terim, araç motorlarında veya makinelerde yakıtın yanması sonucu ortaya çıkan gazları ifade eder. Bu gazlar, genellikle bir aracın egzoz sisteminden dışarı atılır.


Özellikle ikinci anlamıyla "exhaust," araç egzoz sistemi ile ilişkilendirilen bir terimdir

Inextricably

"Inextricably," İngilizce'de "ayrılamaz bir şekilde, çözülemez bir biçimde" anlamına gelir. Bu terim, iki veya daha fazla şeyin birbirine o kadar sıkı bir şekilde bağlı olduğunu ifade etmek için kullanılır ki, bunları ayırmak veya çözmek neredeyse imkansızdır.




Their fates were inextricably linked, and they faced the challenges together.(Kaderleri ayrılamaz bir şekilde bağlıydı ve zorluklarla birlikte yüzleştiler.)



The two concepts are inextricably intertwined in this complex theory.(Bu karmaşık teoride, bu iki kavram ayrılamaz bir şekilde iç içedir.)

Saltpetre

Saltpetre veya "saltpeter," İngilizce'de "potasyum nitrat" olarak bilinen kimyasal bir bileşeni ifade eder.



Güherçile.

Incendiary

"Incendiary," İngilizce'de "ateşe veya yangına neden olan, yangın çıkaran" anlamına gelir. Bu terim, genellikle patlayıcı maddeler veya yanıcı malzemelerle ilişkilendirilir ve yangın başlatma yeteneği olan şeyleri veya kişileri tanımlar. Ayrıca, sözlü veya yazılı ifadelerin hızlı bir şekilde tansiyonu yükselten veya öfkeyi körükleyen bir etkisi olduğunda da kullanılabilir.



The incendiary device caused a massive fire in the building.(Yangın çıkaran cihaz, binada büyük bir yangına neden oldu.)



His incendiary speech provoked unrest among the crowd.(Onun kışkırtıcı konuşması kalabalık arasında huzursuzluğa yol açtı.)

Projectiles

Mermiler.

Grenades

El bombaları.

Cannons

Toplar.

Sabre

Kılıç.

Crossbows

Tatar yayları.

Pyrotechnic

"Pyrotechnic," görsel ve işitsel etkiler yaratmak için ateşleme veya patlama yöntemiyle kullanılan maddeleri veya cihazları tanımlamak için kullanılan bir terimdir.

Corps

"Corps," İngilizce'de "kuvvet, birlik, ordu birimi" gibi anlamlara gelir.



The Marine Corps is a branch of the United States military.(Deniz Kuvvetleri, Amerika Birleşik Devletleri askeri bir dalıdır.)



The medical corps of the hospital is responsible for providing healthcare services.(Hastanenin tıbbi birimi, sağlık hizmetleri sağlamaktan sorumludur.)

Barrage

Baraj.

Stout

"Güçlü ve sağlam" anlamı: Bir nesnenin veya kişinin güçlü, dayanıklı, sağlam ve kalın yapılı olduğunu ifade eder. Özellikle fiziksel dayanıklılık veya yapısal sağlamlık açısından kullanılır.



"He has a stout build" (O, sağlam bir yapısına sahiptir)




"Koyu renkli ve dolgun" anlamı: Özellikle içecekler için kullanılır ve genellikle bira türlerini tanımlamak için kullanılır. Stout biralar, genellikle koyu renkli, yoğun ve dolgun tat profiline sahip olan bir tür biradır.



"Kararlı ve cesur" anlamı: Kişinin karakteri veya tutumu hakkında kullanılır. Bir kişinin cesur, kararlı ve dik durduğunu ifade etmek için "stout" terimi kullanılabilir.

Propped up

"Propped up," İngilizce'de "desteklenmiş" veya "destekle tutturulmuş" anlamına gelir. Bu ifade, bir nesnenin veya bir şeyin düzgün bir şekilde durabilmesi veya desteklenmesi için kullanılan yardımcı bir şey tarafından desteklendiği veya tutturulduğu durumları tanımlar.



She propped up the bookshelf with wooden blocks to prevent it from falling.(Kitaplığı düşmemesi için ahşap bloklarla destekledi.)

Nevertheless

"Nevertheless," İngilizce'de "yine de," "buna rağmen," "bununla birlikte" gibi anlamlara gelir. Bu bağlaç, iki farklı fikri veya durumu karşılaştırırken, ikinci durumun birinci duruma rağmen geldiğini veya bir zıtlık içerdiğini belirtmek için kullanılır.



She was tired; nevertheless, she finished the project on time.(O yorgundu; yine de, projeyi zamanında bitirdi.)



The weather was cold; nevertheless, they decided to go for a hike.(Hava soğuktu; buna rağmen, yürüyüşe çıkmaya karar verdiler.)

Side-stream

"Side stream," İngilizce'de "yan akım" veya "yan dal" anlamına gelir. Bu terim, bir ana akışın veya ana yolun yanında bulunan veya ondan ayrılan daha küçük bir akışı veya yolu ifade eder.

Latter

Latter," İngilizce'de "sonuncusu" veya "daha sonra bahsedilen" anlamına gelir. Bu terim, bir dizi içinde geçen iki şeyden ikincisini, sonuncusunu veya daha önce bahsedilmiş olanı ifade etmek için kullanılır.




He enjoys playing both tennis and golf, but the latter is his favorite.(O, hem tenis hem de golf oynamaktan hoşlanır, ancak sonuncusu favorisidir.)

Emphasize

"Emphasize," İngilizce'de "vurgulamak" veya "önem vermek" anlamına gelir. Bu fiil, bir şeyin veya bir konunun daha fazla dikkat çekmesi veya belirgin hale gelmesi için özellikle vurgu yapmak veya önem vermek anlamında kullanılır.




The teacher emphasized the importance of studying regularly for good grades.(Öğretmen, iyi notlar almak için düzenli çalışmanın önemini vurguladı.)



The manager emphasized the need for teamwork to achieve the project's goals.(Yönetici, projenin hedeflerine ulaşmak için takım çalışmasının gerekliliğini vurguladı.)

Interfere

"Interfere," İngilizce'de "müdahale etmek," "karışmak" veya "etkilemek" gibi anlamlara gelir. Bu fiil, bir şeyin normal akışını veya işleyişini engellemek veya etkilemek anlamında kullanılır.



Please don't interfere in their argument; let them resolve it themselves.(Lütfen onların tartışmasına müdahale etmeyin; kendi başlarına çözmelerine izin verin.)



External factors can interfere with the success of a business.(Dışsal faktörler, bir işletmenin başarısını etkileyebilir.)

Clot

"Clot," İngilizce'de "pıhtı" veya "pıhtılaşmak" anlamına gelir. Bu terim, özellikle kanın pıhtılaşması veya pıhtı oluşumu sırasında kullanılır.



After the injury, a clot formed in the blood vessel to stop the bleeding.(Yaralanmadan sonra, kanamayı durdurmak için bir pıhtı kan damarında oluştu.)



Blood-thinning medications are often prescribed to prevent clots from forming.(Kanı incelten ilaçlar, pıhtı oluşumunu önlemek için sıkça reçete edilir.)

Hypothetico deductive

"Hypothetico-deductive" terimi bilim ve bilimsel yöntem bağlamında sıkça kullanılır ve bilimsel bir hipotezi test etmek ve doğrulamak amacıyla kullanılan bir yöntemi ifade eder. Bu yaklaşım, bilim insanlarının bir hipotezi oluşturmasını, bu hipotezi test etmesini ve sonuçları incelemesini içerir.

Inductive

Tümevarımsal.

Inquiry

"Inquiry," İngilizce'de "sorgulama," "araştırma" veya "soruşturma" anlamına gelir.




She conducted an inquiry into the causes of the accident.(O, kazanın nedenlerini araştırdı.)



The scientific inquiry led to important discoveries about the nature of the universe.(Bilimsel sorgulama, evrenin doğası hakkında önemli keşiflere yol açtı.)

Deducing

Çıkarım yapma.

Retain

"Retain," İngilizce'de "saklamak," "korumak," "elde tutmak" veya "hatırlamak" gibi anlamlara gelir.



She decided to retain her old books even after buying new ones.(Yeni kitaplar almasına rağmen eski kitaplarını saklamaya karar verdi.)



It's important to retain customer loyalty by providing excellent service.(Mükemmel hizmet sağlayarak müşteri sadakatini korumak önemlidir.)

Mould

"Mould," İngilizce'de "kalıp" veya "küf" anlamına gelir.



The sculptor used a mould to create the statue.(Heykeltraş, heykeli oluşturmak için bir kalıp kullandı.)



The bread was covered in mould because it had been left out in a humid environment.(Ekmek, nemli bir ortamda bırakıldığı için küf ile kaplıydı.)

Blind alleys

Çıkmaz sokaklar.