Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;
Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;
H to show hint;
A reads text to speech;
1000 Cards in this Set
- Front
- Back
abandon
|
(1) (birini) terk etmek ( leave) (2) bir şeyden vazgeçmek ( give up)
|
|
abbreviate
|
(1) kısaltmak, özetlemek (2) (matematikte) sadeleştirmek
|
|
abolish
|
(toplumdaki tabuları) yıkmak, sona erdirmek ( do away with)
|
|
absorb
|
içine çekmek, emmek
|
|
abstain from
|
(alkol, ilaç vb) --- den sakınmak/ uzak durmak (avoid from) !
|
|
abundance
|
bolluk, bereket
|
|
abundant
|
bol, bereketli
|
|
accelerate
|
hızlandırmak, ivme kazandırmak *** accelerator gaz pedalı
|
|
accept
|
kabul etmek, razı olmak
|
|
access
|
erişmek, ulaşmak
|
|
accessible to
|
ulaşılabilir, erişilebilir
|
|
accommodate
|
(misafir, konuk vb) ağırlamak ( put up)
|
|
accompany
|
(1) eşlik etmek, arkadaşlık etmek ( escort) (2) beraber bulunmak ya da bir arada gözükmek (* Pain and fever accompany inflammatory diseases)
|
|
accomplish
|
başarmak ( achieve)
|
|
accumulate
|
(1) birikmek, çoğaltmak (2) biriktirmek, yığmak
|
|
accuracy
|
doğruluk, kesinlik
|
|
accurate
|
doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde ( precise, correct)
|
|
accurately
|
doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde ( precisely, correctly)
|
|
accuse (of)
|
birini bir şeyle suçlamak, itham etmek
|
|
achieve
|
başarmak, yerine getirmek
|
|
acknowledge as
|
(1) kabul etmek, --- olarak tanımak (2) (mektup, mesaj vb) aldığını gönderen kişiye bildirmek
|
|
acquainted with
|
aşina olmak, haberdar olmak ( familiar with)
|
|
acquire
|
(dil, miras, huy vb) edinmek, kazanmak ( obtain, attain) (*She acquired a huge fortune.) (* I acquired Turkish but I learned English in school.)
|
|
acquisition
|
edinim
|
|
activity
|
faaliyet, aktivite *** activist bir fikrin aktif destekçisi ( supporter)
|
|
adapt
|
bir şeye uyarlamak, uydurmak ( adjust)
|
|
addict
|
bağımlı, tiryaki *** drug addict eroin bağımlısı
|
|
addiction to
|
bağımlılık, tiryakilik
|
|
addition
|
ilave, ek
|
|
additionally
|
ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten ( furthermore, moreover)
|
|
adequately
|
yeterli bir şekilde ( sufficiently)
|
|
adjust
|
(1) uyarlamak ( adapt) (2) alışmak ( get used to)
|
|
adjustment
|
düzeltme,intibak, uyma
|
|
administer
|
(1) idare etmek, yönetmek (2) (damardan ilaç vb) vermek, sağlamak
|
|
admire
|
hayran olmak
|
|
admit
|
kabullenmek, itiraf etmek
|
|
adopt
|
(1) evlat edinmek ( take up) (2) (önlem, tedbir vb) almak (adopt measure) (3) (başkasına ait bir şeyi) benimsemek (dil, din vb)
|
|
adore
|
çok sevmek, tapmak
|
|
adverse
|
zıt, kötü
|
|
advocate
|
(1) savunmak ( defend) (2) desteklemek ( support)
|
|
affect
|
etkilemek ( influence)
|
|
aggravate
|
gittikçe kötüye gitmek, fenalaşmak ( deteriorate, worsen)
|
|
aggressive
|
saldırgan
|
|
aid
|
yardım etmek ( help)
|
|
alien (to)
|
yabancı
|
|
alongside
|
yanında, bitişiğinde (beside, next to)
|
|
alter
|
değiştirmek ( change)
|
|
alteration
|
değişiklik
|
|
amazing
|
şaşırtıcı, hayran bırakıcı ( astonishing)
|
|
amend
|
değişiklik yapmak (kanunda düzenleme yapmak anlamındaki gibi)
|
|
amendment
|
değişiklik, (kanun vb) üzerinde değişiklik yapmak ( alteration)
|
|
amusing
|
eğlenceli, zevkli
|
|
announce
|
anons etmek, ilan etmek ( give out, declare)
|
|
anticipate
|
ummak, beklemek
|
|
apologize
|
özür dilemek (apologize to someone for something)
|
|
appalling
|
korkunç ( dreadful, horrendous)
|
|
appointment
|
(1) atama, tayin (2) randevu ( rendezvous)
|
|
appreciate
|
(1) takdir etmek, değerini bilmek (2) anlamak, farkına varmak
|
|
approach
|
(1) (zaman/ mesafe bakımından birine/bir şeye) yaklaşmak (* Do not approach with fire! (2) (bankaya/yüksek bir mevkiye vb) müracaatta bulunmak, ricada bulunmak (* She approached the bank for a loan)
|
|
appropriately
|
uygun olarak ( suitably)
|
|
approve of
|
onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek
|
|
arrange
|
düzenlemek, ayarlamak (toplantı, randevu vb)
|
|
artefact
|
insan eliyle yapılmış (sanat)
|
|
ascend
|
yukarı çıkmak, yükselmek, tırmanmak ( go up / climb up)
|
|
ask for
|
ricada bulunmak, bir şey istemek
|
|
aspire
|
şiddetle arzu etmek, çok istemek (* I’ve always aspired to be a singer)
|
|
assemble
|
(1) bir araya getirmek, toplamak ( gather) (2) monte etmek ( put up)
|
|
assess
|
değerlendirmek ( evaluate)
|
|
assign
|
atamak, tayin etmek, görevlendirmek ( appoint)
|
|
assist somebody in something
|
birine bir konuda yardım etmek
|
|
associate
|
(zihninde insanlar/eşyalar arasında) çağrışım yapmak, çağrıştırmak (* I always associate the smell of baking with my childhood.) (2) (kötü yolda olan veya kötü alışkanlıkları olan insanlarla) arkadaşlık yapmak, düşüp kalkmak (* Don’t associate with those glue-sniffers.)
|
|
assume
|
(1) elinde delil olmadan bir şeyin doğru olduğunu düşünmek veya kabul etmek, farz etmek ( conclude) (2) (sorumluluk/vebal vb) üstlenmek, üzerine almak ( take on) (* I temporarily assumed the responsibility for her)
|
|
assure
|
birine teminat vermek, emin kılmak, garanti vermek
|
|
astonishment
|
şaşırtmak, şaşırmak ( amazement, bewilderment)
|
|
attach
|
iliştirmek, eklemek ( enclose)
|
|
attack
|
saldırmak, saldırı
|
|
attain
|
elde etmek, erişmek ( gain, obtain)
|
|
attainment
|
ulaşmak, erişmek
|
|
attend
|
iştirak etmek, katılmak
|
|
attribute
|
(bir sebebe/nedene) dayandırmak ( base on/upon)
|
|
auditorium
|
dinlenme/izleme salonu, seyircilerin oturduğu bölüm
|
|
available
|
mevcut, var olan
|
|
avert
|
(1) olmasını önlemek (2) başka yöne çevirmek (trafik akışını vb)
|
|
avoidable
|
kaçınılabilir, engellenebilir
|
|
award
|
ödül
|
|
backward
|
geri kalmış, geriye doğru
|
|
badly in need of
|
bir şeye/birine çok muhtaç olmak
|
|
barely
|
(1) hemen hemen hiç, neredeyse hiç (2) güçlükle ( hardly, scarcely)
|
|
bargain
|
(1) pazarlık, anlaşma (2) pazarlık etmek (3) kelepir, ucuz eşya
|
|
barren
|
kurak, verimsiz ( infertile, arid)
|
|
basic
|
temel ( essential, fundamental)
|
|
bazaar
|
pazar, alışveriş yeri
|
|
behave
|
davranmak
|
|
believe
|
inanmak
|
|
belongings
|
birinin kişisel eşyaları ( possessions)
|
|
beloved
|
sevgili, hazret
|
|
bitingly satirical
|
aşırı alaycı, insafsızca eleştirme
|
|
bizarre
|
tuhaf, acayip ( strange, weird)
|
|
blanket
|
battaniye
|
|
blaze
|
(1) ateş, alev, yangın (2) parlamak
|
|
bolt
|
fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak
|
|
branch
|
dal, branş
|
|
break off
|
(nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak
|
|
breed
|
(1) (hayvan için) doğurmak, yavrulamak (2) hayvan yetiştirmek
|
|
bribery
|
rüşvet *** offer bribes rüşvet teklif etmek
|
|
bride
|
gelin
|
|
brief
|
kısa, öz *** in brief kısaca, öz olarak
|
|
bring up
|
(1) çocuk büyütmek (2) kusmak (3) ortaya (konu vb) atmak
|
|
broadcast
|
(radyo, televizyon, hava durumu için) yayın
|
|
Broadly speaking
|
Genel konuşmak gerekirse ( generally, mostly)
|
|
broil
|
ızgara yapmak, kavurmak
|
|
bullfight
|
boğa güreşi
|
|
bully
|
(1) kabadayı, zorba (2) kabadayılık yapmak, zorbalık yapmak
|
|
burial
|
gömü, gömme
|
|
burn
|
(1) yakmak (2) yanmak
|
|
button
|
düğme
|
|
calculator
|
hesap makinesi
|
|
call for
|
talep etmek, istemek ( demand)
|
|
calm
|
sakin
|
|
can’t take one’s eyes off
|
gözlerini birinden veya bir şeyden alamamak
|
|
cancel
|
iptal etmek ( call off)
|
|
captivating
|
büyüleyici ( enchanting, fascinating)
|
|
captive
|
tutsak, esir
|
|
captivity
|
tutsaklık, esaret
|
|
capture
|
yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek ( apprehend)
|
|
careless
|
dikkatsiz
|
|
carry out
|
(çalışma, deney, anket vb) yürütmek, icra etmek ( fulfil, conduct)
|
|
carve
|
(1) (tahta vb) oymak (2) (et vb) kesmek
|
|
casually
|
günlük, sıradan, havadan sudan
|
|
caution
|
uyarı, dikkat
|
|
cease
|
sona erdirmek, durdurmak ( cease-fire ateşkes)
|
|
ceaseless
|
aralıksız, durmadan ( non-stop)
|
|
celebration
|
kutlama
|
|
celebrity
|
ünlü
|
|
census
|
nüfus sayımı
|
|
ceremony
|
tören
|
|
charge (with)
|
--- ile yargılamak (mahkemede) ( try)
|
|
circulate
|
dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücuttaki kan vb)
|
|
circulation
|
(1) dolaşım (2) gazete tirajı, günlük satış oranı
|
|
cite
|
örneklemek, adından bahsetmek, değinmek ( refer to, mention)
|
|
citizen
|
vatandaş *** Citizenship Vatandaşlık
|
|
clarify
|
açıklamak ( explain)
|
|
claw
|
pençe, hayvan pençesindeki kıvrık tırnak
|
|
clearance
|
(1) mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye (2) izin, yeşil ışık
|
|
close
|
(sıfat) yakın
|
|
closed
|
kapalı
|
|
closure
|
(1) kapanış (2) iflas
|
|
coincide with
|
aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek ( fall on the same date)
|
|
collapse
|
(1) (bina vb için) çökmek (2) bayılmak
|
|
collapsible
|
katlanabilir (kanepe vb)
|
|
collar
|
(1) yaka (2) tasma
|
|
colleague
|
iş arkadaşı
|
|
collide with
|
çarpışmak ( crash into)
|
|
commence
|
başlamak ( start) *** commencement speech açılış konuşması
|
|
comment on
|
yorum yapmak ( interpret)
|
|
commercial
|
ticari
|
|
commit
|
(1) (intihara vb) kalkışmak, yeltenmek (2) (suç, cürüm) işelemek (3) (kendini işine, ailesine vb) adamak ( devote)
|
|
commit
|
kalkışmak, yeltenmek *** commit suicide intihar etmek
|
|
common
|
(1) ortak (2) sıradan, yaygın *** in common with --- ile ortak nokta
|
|
commonplace
|
yaygın, sıradan ( ordinary, usual)
|
|
commuter
|
ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen
|
|
companion
|
dost, arkadaş
|
|
company
|
(1) arkadaşlık, dostluk (2) şirket
|
|
compel
|
zorlamak, mecbur bırakmak ( force, oblige)
|
|
compensation for
|
(1) tazminat ödemek (2) telafi etmek
|
|
compete
|
rekabet etmek, yarışmak ***competition müsbaka, yarış
|
|
compete against
|
başkasıyla yarışmak, rekabet etmek
|
|
compete with
|
başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak (kangurular koyunların otlaklarından otlanan rakip hayvanlar olması gibi)
|
|
competition
|
(1) rekabet (2) müsabaka, yarış
|
|
compile
|
derlemek, bir araya getirmek (bilgi, delil vb)
|
|
complain to somebody about something
|
şikayet etmek
|
|
completely
|
tamamen, bütünüyle ( entirely)
|
|
comply (with)
|
--- e uymak,--- e itaat etmek ( abide by)
|
|
compose
|
oluşturmak, meydana getirmek *** be composed of --- den oluşmak
|
|
compound
|
bir sürü binanın bulunduğu etrafı çevrili mekan
|
|
comprise
|
içermek ( include)
|
|
compute
|
hesap yapmak, bir notu bilgisayara girmek( calculate )
|
|
conceal
|
gizlemek, saklamak ( hide)
|
|
conceive as
|
(1) --- olarak algılamak/düşünmek (2) conceive of bir şeyi ilk kendisi akıl etmek ( senaryonun konusu vb) (3) gebe kalmak
|
|
conclude
|
sonuç çıkarmak ( assume)
|
|
conclusion
|
sonuç, netice, yargı
|
|
condition
|
durum, hal / koşul,şart
|
|
conditionally
|
şartlı olarak, belli şartlara bağlı
|
|
conduct
|
(1) (deney, anket vb) idare etmek, yürütmek ( carry out) (2) (isim hali) davranış ( behaviour)
|
|
conduct
|
(1) (deney,çalışma vb) yürütmek,icra etmek (2) davranış ( behaviour)
|
|
confess
|
itiraf etmek ( speak out)
|
|
confident (of)
|
emin
|
|
confine to
|
(1) sınırlamak, bir yere mahkum etmek (2) hapse atmak ( imprison)
|
|
confirm
|
(1) onaylamak, doğrulamak ( verify) (2) (bir iddiayı, davayı vb) güçlendirmek, pekiştirmek ( strengthen)
|
|
conflict
|
(1) çatışma, savaş (2) anlaşamama, tartışma
|
|
conflict with
|
çatışmak, çarpışmak, savaşmak
|
|
conform to
|
uymak, uyuşmak ( obey the rules)
|
|
confront
|
(1) karşılaşmak, yüz yüze gelmek (2) confront about yüzleştirmek
|
|
confuse
|
karıştırmak, şaşırmak
|
|
conquer
|
(1) fethetmek (2) yenmek, galip gelmek
|
|
consent
|
(1) razı olmak (2) izin,rıza ( permission)
|
|
consent to
|
razı olmak
|
|
consequence
|
sonuç, netice ( result)
|
|
conserve
|
korumak, muhafaza etmek
|
|
considerable
|
büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz X negligible(neglicıbıl)
|
|
considerably
|
önemli ölçüde, oldukça
|
|
considerately
|
düşünceli/nazik bir şekilde
|
|
consideration
|
göz önünde bulundurma/düşünme
|
|
consist of
|
ibaret olmak, meydana gelmek
|
|
conspire against
|
birine komplo kurmak ( plot against)
|
|
constantly
|
1-sürekli 2- aralıksız
|
|
constantly
|
sürekli
|
|
constitute
|
oluşturmak, meydana getirmek ( make up)
|
|
constrain
|
zorlamak ( restrain, force)
|
|
construct
|
nşa etmek, yapmak ( build)
|
|
consult
|
danışmak ( check with)
|
|
consume
|
tüketmek ( use up)
|
|
contact with
|
birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek
|
|
contemporary
|
çağdaş, aynı çağda yaşayan
|
|
content with
|
#AD?
|
|
contest
|
yarışma, müsabaka *** beauty contest güzellik yarışması
|
|
continent
|
kıta
|
|
contract
|
(1) sözleşme yapmak (2) küçülmek, büzülmek ( shrink) (3) hastalık kapmak
|
|
contradict
|
çelişmek
|
|
contradictory
|
çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran ( inconsistent)
|
|
contribute to
|
katkıda bulunmak
|
|
controversial
|
tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan ( disputable, debatable)
|
|
controversy
|
anlaşmazlık, fikir ayrılığı
|
|
conventional
|
geleneksel, alışılagelen
|
|
converse
|
(1) karşıt, zıt (2) konuşmak
|
|
convert into
|
dönüştürmek ( change)
|
|
convict
|
mahkum, tutuklu
|
|
convince
|
ikna etmek
|
|
correctly
|
doğru bir şekilde, düzgünce ( accurately, precisely)
|
|
correspond to
|
bir şeyle uymak, uygun düşmek, tekabül etmek ( agree, match)
|
|
correspond with
|
birisi ile yazışmak
|
|
counterpart
|
karşılığı, dengi (“Sultan” kelimesinin counterpart’ı “Kral” dır)
|
|
couple
|
çift
|
|
course
|
(1) gidişat, ilerleme (zaman/mekan içinde) *** in the course of ---nın esnasında (2) (nehir için) akış yönü (3) öğrenim, kurs
|
|
cramped
|
hijyenik olmayan
|
|
crash
|
(1) kaza, şiddetli ses, iflas (2) yere düşme , çarpma
|
|
crawl
|
emeklemek
|
|
create
|
yaratmak
|
|
credibly
|
inanılır bir şekilde ( believably)
|
|
criminal
|
ciddi bir suç/cürüm işlemiş,suçlu
|
|
crippled
|
felçli, kötürüm ( paralysed) (2) engellenmiş, gerilemiş (ekonomi vb)
|
|
crocodile
|
timsah ( alligator)
|
|
cross out
|
üstünü çizmek, silmek ( delete)
|
|
crumble
|
ufalanmak, parçalanmak ( disintegrate, fall apart)
|
|
cultivate
|
tarım yapmak, tarlayı vb sürüp ekmek
|
|
curator
|
sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi
|
|
currency
|
döviz
|
|
curve
|
eğim, eğmek
|
|
custom
|
gelenek, görenek *** customs gümrük
|
|
customary
|
geleneksel ( traditional
|
|
debate
|
tartışmak
|
|
debt
|
borç
|
|
deceit
|
kandırmak *** deceitful hilekar, hileci
|
|
deceive
|
kandırmak, kafaya almak ( take in)
|
|
decipher
|
şifresini çözmek
|
|
decipher
|
şifresini çözmek, anlamını meydana çıkarmak
|
|
declare
|
ilan etmek, beyan etmek
|
|
decline
|
(1) azalmak, gerilemek (2) kibarca reddetmek ( turn down)
|
|
dedicate
|
kendini adamak ( devote to, commit oneself to)
|
|
dedicate to
|
kendini adamak ( devote to)
|
|
deduce
|
sonuç çıkarmak ( conclude, assume)
|
|
deduction
|
tümevarım, sonuç ( conclusion)
|
|
deepen
|
derinleştirmek, derinleşmek
|
|
defeat
|
yenmek, bozguna uğratmak ( beat)
|
|
defect
|
bozukluk, kusur, hata, sakatlık *** speech defect konuşma özrü
|
|
defend
|
savunmak
|
|
define
|
tanımlamak
|
|
degeneration
|
yozlaşma, aslını kaybetme
|
|
delay
|
geciktirmek
|
|
delightful
|
zevkli, hoş
|
|
deliver
|
(1) siparişi teslim dağıtmak/teslim etmek ( distribute) (2) doğurmak vermek (3) deliver speech konuşma yapmak
|
|
demand
|
(1) talep, istek (2) talep etmek, istemek ***in demand revaçta
|
|
demobilize
|
askerden terhis etmek
|
|
demolish
|
yıkmak, parçalamak ( do away with)
|
|
demonstrate
|
(1) uygulamalı bir şekilde göstermek ( show) (2) gösteri yapmak, protesto düzenlemek
|
|
deny
|
(1) inkar etmek (2) yapmasını yasaklamak (deny somebody to do something)
|
|
depress
|
(1) üzmek ( sadden, upset) (2) bastırmak ( press down)
|
|
derive from
|
çıkarmak, gelmek
|
|
descend
|
inmek, azalmak
|
|
desert
|
çöl
|
|
deserve
|
hak etmek
|
|
design
|
plan çizmek, tasarlamak
|
|
design
|
tasarlamak, dizayn etmek
|
|
desire
|
(1) istek, arzu (2) istemek, arzu etmek ( wish)
|
|
desolate
|
mutsuz, kederli ( depressed) (2) terkedilmiş ( deserted)
|
|
dessert
|
tatlı
|
|
destination
|
hedef, varılacak yer
|
|
destiny
|
kader, kısmet
|
|
destroy
|
yıkmak, yok etmek ( damage, ruin)
|
|
detain
|
alıkoymak, göz altında tutmak ( take into custody)
|
|
detect
|
meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak ( discover, notice)
|
|
detection
|
teşhis etmek, belirlemek
|
|
deter (someone) from
|
caydırmak, engel olmak ( discourage)
|
|
deteriorate
|
kötüleşmek, kötüye gitmek ( aggravate, worsen)
|
|
determination
|
(1) azim, kararlılık ( ambition) (2) inat ( stubbornness, obstinacy)
|
|
devastate
|
yıkmak, tahrip etmek ( destroy)
|
|
develop
|
(1) geliş(tir)mek, genişle(t)mek, ortaya atmak (teori, fakir vb) (2) (foto) film banyo ettirmek (3) (vücudun ürettiği bir hastalığa) yakalanmak “develop cancer”
|
|
deviate
|
sapmak, yönünü değiştirmek ( diverge, stray)
|
|
devote
|
adamak
|
|
diagnose as
|
teşhis etmek
|
|
differentiate
|
ayırmak ( distinguish)
|
|
diminish
|
azalmak ( decline)
|
|
direct
|
(1) yönetmek (2) (turiste vb) yol göstermek (guide)
|
|
disappearance
|
ortadan/gözden kaybolmak ( vanish)
|
|
disclose
|
açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak ( reveal, display)
|
|
discover
|
keşfetmek
|
|
discriminate (against)
|
(ırk, yaş, cinsiyet vb) ayrımcılık yapmak
|
|
discriminate against
|
ayrımcılık yapmak
|
|
discuss about
|
tartışmak ( argue)
|
|
disease
|
hastalık, maraz ( illness, ailment)
|
|
dismiss
|
kovmak (işten), kafasından çıkarmak
|
|
dismissal
|
kovma, başından savma
|
|
dispatch
|
göndermek, yollamak ( send, submit)
|
|
display
|
göstermek, sergi *** on display sergide
|
|
displeased
|
hoşnut kalmamış, memnun olmayan ( discontented, unsatisfied)
|
|
dispose of
|
başından atmak, --- den kurtulmak ( get rid of)
|
|
dispute
|
(1) tartışmak, anlaşamamak ( disagree) (2) anlaşmazlık ( controversy)
|
|
disqualify
|
diskalifiye etmek, elemek, yetersiz görmek
|
|
disseminate
|
(bilgi, fakir vb) yaymak, dağıtmak
|
|
distinct
|
(1) farklı, ayrı, bağımsız ( different) (2) açık seçik, net ( clear)
|
|
distinguish
|
ayırmak, farkını söylemek ( differentiate)
|
|
distort
|
(1) (olayın aslını) çarpıtmak, farklı bir anlam yüklemek ( misrepresent) (2) (şeklini/biçimini vb) bozmak, tahrif etmek ( disfigure)
|
|
distress
|
(1) tehlike (2) acı, ıstırap
|
|
distribute
|
dağıtmak ( deliver, hand out)
|
|
divert
|
(trafik yönünü vb) saptırmak, başka yöne çevirmek
|
|
dizzy
|
başı dönen, kendini bayılacak gibi hisseden ( giddy)
|
|
docile (dosayl)
|
uysal, evcil
|
|
dominate
|
egemen/baskın olmak, hakim olmak, idaresi altına almak
|
|
donate
|
(para, kan vb) bağış yapmak ( contribute)
|
|
donation
|
(para, kan vb) bağış yapmak ( contribution)
|
|
dowry
|
çeyiz
|
|
dramatic
|
(1) tiyatro ile ilgili ( theatrical) (2) önemli, kayda değer ( drastic) (3) ani, çok hızlı (fiyatlarda ani ve hızlı artış gibi)
|
|
draw
|
(1) (resim vb) çizmek (2) (perde vb) çekmek, kenara almak (3) (sonuç) çıkarmak (***draw a conclusion) (4) bir maçın berabere bitmesi
|
|
dress code
|
(bir işyerinde veya okulda) kıyafet genelgesi
|
|
drug addict
|
eroin bağımlısı
|
|
drug dealer
|
eroin ticareti yapan kişi
|
|
dustbin
|
çöp kutusu ( trash can)
|
|
earth*****
|
deprem
|
|
edit
|
bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak
|
|
edition
|
(kitap için) basım, baskı, yayın
|
|
educate
|
eğitmek ( train)
|
|
effect
|
etki ( influence, impact) *have an effect on üzerinde etkisi olmak
|
|
elect
|
seçmek ( vote for)
|
|
eliminate
|
elemek, den kurtulmak ( get rid of) (2) yok etmek, yıkmak ( destroy)
|
|
elimination
|
(1) ortadan kaldırma, yok etme, bertaraf etme (2) hesaba katmama
|
|
embarrass
|
utandırma ( humiliate)
|
|
embrace
|
(1) kucaklamak ( hug, cuddle) (2) (fikir, din vb) benimsemek
|
|
emerge
|
ortaya çıkmak ( come out)
|
|
emphasize
|
vurgulamak
|
|
employ
|
(1) işe almak (2) (metot, yöntem vb) uygulamak
|
|
empty
|
(1) boşaltmak (2) boş
|
|
emulate
|
taklit etmek,( imitate, copy)
|
|
enable
|
olanaklı kılmak
|
|
enclose
|
çevresini sarmak
|
|
encounter
|
karşılaşmak ( to face)
|
|
encourage
|
teşvik etmek
|
|
endure
|
dayanmak
|
|
enhance
|
büyülemek
|
|
enhancement
|
yükseltme, artırma, çoğaltma ( improvement, enrichment)
|
|
enlarge
|
büyütmek, genişletmek
|
|
enquire
|
soruşturmak
|
|
enslave
|
köleleştirmek, esir etmek
|
|
ensure
|
birini temin etmek/emin kılmak, birine garanti vermek
|
|
entertain
|
eğlendirmek
|
|
entirely
|
tamamen ( completely)
|
|
entrance
|
giriş
|
|
envy
|
kıskanmak, imrenmek
|
|
epic
|
destan
|
|
epic
|
destansı (şiir vb)
|
|
equal
|
eşit, adil
|
|
equality
|
eşitlik ( parity, fairness)
|
|
equate
|
eşitlemek
|
|
equip
|
donatmak
|
|
equip
|
donatmak ***equipment donanım, teçhizat
|
|
erode
|
yıpratmak, aşınmak
|
|
erupt
|
patlamak
|
|
establish
|
kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek
|
|
estimate
|
tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak ( guess)
|
|
eternal
|
kalıcı, ebedi
|
|
evaluate
|
değerlendirmek ( assess)
|
|
evaluation
|
değerlendirme ( assessment)
|
|
evidently
|
açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak ( obviously)
|
|
evolve
|
(1) geliş(tir)mek ( develop) (2) (Biyolojide) evrim geçirmek
|
|
evolve
|
değişmek, evrim geçirmek
|
|
exaggerated
|
abartılı, mübalağalı
|
|
excavate
|
kazı yapmak
|
|
exceed
|
aşmak
|
|
excessive
|
aşırı, abartılı (sayıda, miktarda)
|
|
exchange
|
takas etmek, değiş tokuş etmek ( swap)
|
|
exclude
|
çıkarmak
|
|
exclusive to
|
herkese açık olmayan, özel (otel, tatil yeri vb)
|
|
exclusively
|
sadece, yalnızca
|
|
excursion
|
keşif gezisi
|
|
exhibit
|
sergilemek
|
|
exist
|
var olmak, mevcut hale gelmek
|
|
existence
|
var oluş, mevcut olma
|
|
expand
|
genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak
|
|
expect
|
ummak, beklemek
|
|
expectation
|
umut, beklenti
|
|
expense
|
masraf
|
|
experience
|
(1) tecrübe (2) tecrübe etmek, yaşamak (3) olay, vukuat
|
|
expire
|
(yiyecek, ilaç vb için) son kullanma tarihi gelmek, miadı dolmak
|
|
expire
|
süresi dolmak
|
|
Expiry Date
|
Son Kullanma Tarihi
|
|
explode
|
patlamak
|
|
exploit
|
patlatmak, sömürmek
|
|
explore
|
keşfetmek,araştırmak
|
|
export
|
ithal etmek
|
|
expose
|
(1) açıklamak, arz etmek ( reveal) (2) (tehlikeye vb) maruz bırakmak
|
|
express
|
(1) ifade etmek, iletmek (2) çabuk, hızlı ( fast)
|
|
extend
|
(1) (tatilin, ödevin vb) süresini uzatmak ( prolong) (2) ekleme yapmak (eve birkat daha çıkmak veya balkon eklemek gibi) ( make bigger) ***extension
|
|
extract
|
elde etmek, çekip çıkarmak (üzümden sirke elde etmek gibi)
|
|
extraordinary
|
(1) fevkalade, olağanüstü ( exceptional) (2) tuhaf, alışılmadık
|
|
fabricate
|
(1) uydurmak ( make up) (2) (raf vb) monte etmek ( put up)
|
|
facilitate
|
kolaylaştırmak
|
|
fade
|
(1) solmak (2) solgun
|
|
failure
|
başarısızlık
|
|
faint
|
(1) bayılmak ( pass out) (2) solgun (ses, renk vb)
|
|
fairly
|
oldukça ( quite, rather)
|
|
falsify
|
(1) hesaplar üzerinde oynamak (2) sahtekarlık yapmak ( fake)
|
|
familiar (with)
|
aşina, tanıdık
|
|
famish
|
aç kalmak, açlıktan ölmek ( starve)
|
|
fare
|
(otobüs, uçak vb için) fiyat
|
|
fatal
|
ölümcül ***fatally injured ağır yaralı, ölümcül yarası olan
|
|
favourable
|
olumlu, yapıcı ( positive, constructive) (2) uğurlu ( auspicious)
|
|
fearful for
|
#AD?
|
|
fertilize
|
(toprağı vb) verimli hale getirmek, verimli kılmak
|
|
fetch
|
gidip getirmek
|
|
fiancé
|
(erkek) nişanlı
|
|
fiancée
|
(kız) nişanlı
|
|
field trip
|
kır gezisi, arazi gezisi
|
|
fierce
|
(1) şiddetli, kıyasıya, çetin (rekabet vb) (2) azgın, azmış (köpek vb)
|
|
figure
|
(1) şekil, figür (2) rakam, sayı (3) figure out anlamak ( make out)
|
|
filthy
|
(1) pis, kirli (2) dayanıksız, sağlam olmayan
|
|
finance
|
finanse etmek, paraca desteklemek
|
|
fine
|
(1) ince ince/küçük doğranmış (et, patates vb) (2) iyi, güzel (3) para cezası
|
|
firework
|
havai fişek
|
|
fit
|
(1) sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde ( robust, healthy) (2) (bir kıyafetin şıklık bakımından değil de bedene oturması anlamında) yakışmak (3) sara nöbeti ( seizure)
|
|
flatmate
|
ev arkadaşı
|
|
flattery
|
birine yağ çekme
|
|
flee
|
kaçmak ( escape)
|
|
fleece
|
koyun postu (yünlü) *** hide yünsüz post
|
|
flight
|
(1) uçuş (2) uçak ( airplane aeroplane)
|
|
flow
|
(nehir vb için) akmak *** overflow taşmak
|
|
fluctuate
|
dalgalanmak, istikrarlı gitmemek, bir artmak bir azalmak
|
|
fluctuate
|
dalgalanmak
|
|
focus on
|
odaklanmak, yoğunlaşmak ( concentrate on, centre on)
|
|
fold
|
(1) katlamak, kıvırmak, bükmek (2) bir şeyin --- katı, --- misli (twofold, tenfold iki katı/misli, on katı/misli)
|
|
force
|
zorlamak
|
|
forceful
|
(1) güçlü, zorlu (2) etkili, ikna edici
|
|
forecast
|
önceden tahmin etmek ( predict)
|
|
forge
|
taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak
|
|
forgery
|
sahtekarlık ( counterfeit, fake)
|
|
forgery
|
sahtekarlık, kalpazanlık
|
|
former
|
önceki (iki şeyden bahsederken ilk söylenen kişi veya şey)
|
|
formerly
|
evvelki, önceki
|
|
formulate
|
formülleştirmek, formüle dökmek
|
|
forthcoming
|
yakınlaşmakta olan, gelmekte olan ( Christmas vb.)
|
|
fortify
|
takviye etmek, sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek ( strengthen, enrich)
|
|
fracture
|
kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb)
|
|
frail
|
zayıf, cılız ( feeble)
|
|
frame
|
çerçeve
|
|
freed
|
serbest kalmış, özgür ( at liberty, at large)
|
|
fulfil
|
(görev, sorumluluk vb) yerine getirmek, icra etmek ( carry out)
|
|
fundamental
|
esas, temel, zorunlu ( essential)
|
|
funeral
|
cenaze töreni
|
|
fussy
|
aşırı titiz ( fastidious, meticulous, diligent)
|
|
fuzzy
|
tüylü
|
|
gather
|
(1) toplamak, bir araya getirmek (2) bir araya gelmek
|
|
gender
|
cinsiyet ( ***)
|
|
generate
|
(1) (ısı, elektrik vb) üretmek (2) (tartışma vb) ortaya atmak
|
|
genre (
|
canr) tür, çeşit, nevi ( type, sort)
|
|
get rid of
|
başından atmak, defetmek
|
|
giant
|
dev X dwarf
|
|
give up
|
vazgeçmek, bırakmak ( abandon, abort)
|
|
glance
|
göz atmak
|
|
gloom
|
karanlık ***gloomy üzüntülü, hüzünlü
|
|
glorify
|
yüceltmek, övmek ( praise)
|
|
goal
|
amaç, gaye ( aim)
|
|
govern
|
yönetmek
|
|
government
|
hükümet
|
|
grab
|
kapmak, el koymak ( snatch)
|
|
gradually
|
yavaş yavaş, kademeli olarak
|
|
grant
|
vermek, bahşetmek (burs, bağış vb)
|
|
grasp
|
(1) (bir nesneyi) kavramak (2) (bir konuyu) kavramak, anlamak
|
|
graveyard
|
mezarlık ( cemetery)
|
|
groom
|
damat
|
|
grow tired of
|
#AD?
|
|
growl
|
köpek ve benzeri hayvanların çıkardığı hırlama sesi
|
|
guide
|
rehber, rehberlik etmek
|
|
harass
|
saldırmak, taciz etmek ******ual harassment cinsel taciz
|
|
harbour
|
(1) liman (2) barındırmak, sağlamak
|
|
hardship
|
zorluk
|
|
harshly
|
(1) sert bir şekilde (2) kabaca
|
|
hasten
|
acele etmek
|
|
havoc
|
hasar, yıkım ( destruction)
|
|
hazard
|
tehlike
|
|
hazardous
|
tehlikeli ( perilous)
|
|
hectic
|
heyecanlı, telaşlı, hareketli (program, ofis vb)
|
|
hesitate
|
duraklama
|
|
highly
|
oldukça, epey ( extremely)
|
|
hinder
|
(1) engel, mani (2) engel olmak, mani olmak
|
|
hire
|
(1) kiralamak (2) işe almak ( employ)
|
|
hitchhiker
|
otostopçu
|
|
hollow
|
oyuk, boşluk (ağaç kovuğu vb) *** hollow promise boş vaat
|
|
hopefully
|
inşallah ( with any luck)
|
|
horrible
|
korkunç
|
|
huge
|
iri, büyük ( enormous, immense)
|
|
humiliate
|
aşağılamak, rezil etmek, utandırmak ( embarrass)
|
|
hunter
|
avcı
|
|
hurricane (hörikeyn)
|
kasırga
|
|
iceberg
|
buz dağı ( glacier)
|
|
identify
|
teşhis etmek, kimliğini belirlemek, sınıflandırmak
|
|
idle
|
tembel ( lazy, indolent) X ( hardworking)
|
|
ignore
|
görmezden kalmak, kale almamak ( take no notice)
|
|
illusion
|
hayal,hülya, kuruntu
|
|
illustrate
|
örneklemek
|
|
imagine
|
hayal etmek
|
|
imitate
|
taklit etmek
|
|
immediate
|
(1) derhal, acele, çabuk (2) (akraba için) en yakın
|
|
immobilize (immmobilayz)
|
hareketsiz/sabit kılmak
|
|
impact
|
çarpmak
|
|
impeach
|
suçlamak, itham etmek ( accuse)
|
|
implement
|
gerçekleştirmek (realize)
|
|
implicate
|
bulaştırmak
|
|
imply
|
ima etmek
|
|
impose
|
zorla kabul ettirmek, koymak( vergi), yük olmak
|
|
imprisonment
|
hapse atmak ( incarceration)
|
|
improve
|
geliştirmek
|
|
inaudible
|
duyulamaz, işitilemez (ses vb)
|
|
incapable of (inkepıbıl)
|
kabiliyetsiz, yeteneksiz ( unskillful)
|
|
incapacitate
|
yetersiz bırakmak, olanak tanımamak, aciz bırakmak ( debilitate)
|
|
incessant
|
aralıksız, sürekli
|
|
incline
|
eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek
|
|
include
|
dahil etmek, içermek ( consists of, incorporate) x exclude
|
|
incorporate into
|
dahil etmek ( include, integrate)
|
|
incredible
|
inanılmaz ( unbelievable)
|
|
indicate
|
göstermek, belirtisi olmak
|
|
indifference to
|
kayıtsız, ilgisiz olmak
|
|
induce
|
-e neden olmak, ikna etmek
|
|
inevitable
|
kaçınılmaz ( inescapable)
|
|
infer
|
anlamak, sonucunu çıkarmak
|
|
influence
|
(1) etki ( impact, effect) (2) etkilemek
|
|
influential (influwenşıl)
|
nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş ( well-connected)
|
|
inherit
|
mirasa konmak, miras olarak almak ( come into)
|
|
inhibit
|
göz dağı vermek
|
|
initially
|
başlangıçta, ilk etapta ( at first)
|
|
initiate (inişiyeyt)
|
başlatmak ( start, commence)
|
|
injure
|
incitmek
|
|
injustice
|
eşitsizlik, adaletsizlik ( inequality, unfairness)
|
|
innovate
|
yeni bir şey icat etmek, yenilik getirmek ( invent)
|
|
innovation
|
yenilik, yeni bir şey icad etmek
|
|
innovative
|
yenilikçi, icatçı
|
|
insatiable (inseyşıbıl)
|
(1) gözü doymaz, doyumsuz, aç gözlü (2) obur, pisboğaz
|
|
insignificant
|
(1) ehemmiyetsiz, önemsiz (2) anlamsız, manasız
|
|
insist (on)
|
ısrar etmek ( persist in)
|
|
inspect
|
incelemek
|
|
instantaneously
|
anlık, bir anda olan, aniden ( immediately, instantly)
|
|
institute
|
kurmak
|
|
instruct
|
talimat vermek
|
|
insulate (against)
|
yalıtmak, (soğuğu/sesi vb) kesmek (hırkanın soğuğu kesmesi gibi)
|
|
integrate
|
bütünleşmek, kaynaşmak
|
|
intelligence
|
(1) zeka, akıl (2) haber ajansı
|
|
intention (intenşın)
|
niyet
|
|
intentional
|
kasıtlı,maksatlı,bilebile ( deliberately)
|
|
interaction (with)
|
etkileşim
|
|
interfere
|
başkasının işine burnunu sokmak
|
|
interfere with
|
karışmak, müdahale etmek
|
|
interpretation
|
yorum, çeviri
|
|
interrogate
|
sorguya çekmek
|
|
interview
|
(1) röportaj, röportaj yapmak (2) mülakat, mülakat yapmak
|
|
intimate
|
(1) samimi (2) tanıdık, aşina (alışılan plaj, trafik manzaraları vb)
|
|
introduce
|
(1) tanıştırmak (2) yeni bir icadı/fikri ortaya atmak
|
|
invade
|
işgal etmek, istila etmek ( attck, occupy)
|
|
invaluable
|
paha biçilmez, çok değerli ( priceless)
|
|
invent
|
icat etmek ( make up)
|
|
invest (in)
|
para yatırımı yapmak
|
|
investigate
|
araştırmak, incelemek ( search, look into)
|
|
invoke
|
dilemek
|
|
involve
|
(1) dahil etmek (2) gerektirmek
|
|
involvement
|
dahil olma, karışma ( association, participation)
|
|
irregularity
|
(1) yolsuzluk, hile (2) düzensizlik
|
|
isolate
|
izole etmek, (iki şeyi vb) birbirinden ayırmak, tecrit etmek
|
|
jeopardize (ciopidayz)
|
tehlikeye atmak ( endanger, imperil)
|
|
join
|
katılmak, iştirak etmek
|
|
joint
|
(1) eklem, mafsal (2) ortaklaşa yapılan ( mutual)
|
|
justify
|
doğrulamak
|
|
kennel
|
köpek kulübesi
|
|
keyhole
|
anahtar deliği
|
|
kidnapper
|
adam/çocuk kaçıran ( abductor)
|
|
knock
|
(1) devirmek (2) (kapı vb) çalmak
|
|
knowledge
|
bilgi
|
|
label
|
etiketlemek
|
|
lamb
|
(1) kuzu (2) kuzu eti
|
|
latter
|
sonraki x former önceki
|
|
lawyer
|
avukat ( solicitor)
|
|
leak
|
(1) (su, yağ vb) sızmak (2) (bilgi, gizli sırlar vb) medyaya sızmak
|
|
legend
|
efsane ( myth)
|
|
legislate
|
yasamak
|
|
leisure
|
boş vakit
|
|
lessen
|
azaltmak ( diminish)
|
|
levy
|
zorla toplama (haraç)
|
|
Likewise
|
Buna benzer şekilde, Aynen bunun gibi ( Similarly)
|
|
listless
|
yorgun, bitkin ( exhausted)
|
|
literacy
|
okur yazarlık
|
|
litter
|
çöp ( trash, garbage, rubbish)
|
|
loathe
|
nefret etmek ( abhor, hate)
|
|
locate
|
yerleştirmek
|
|
location
|
mevki, yer
|
|
loose
|
gevşek, sıkıca bağlanmamış, gevşemiş X tight
|
|
lovely
|
sevecen, sevimli
|
|
luggage (lagiç)
|
bagaj
|
|
magical (mecikıl)
|
sihirli
|
|
mainstream
|
pek çok kişi tarafından kabul gören inanış veya düşünce
|
|
maintain
|
korumak
|
|
make a decision
|
karar vermek
|
|
manage
|
(1) başarmak, üstesinden gelmek (2) yönetmek, idare etmek
|
|
management
|
yönetim idare
|
|
manipulate
|
elinde oynatmak
|
|
manner
|
davranış, tutum ( attitude)
|
|
manufacture
|
fabrikada üretmek
|
|
march
|
ilerleme, ilerleyiş, marşla yürümek
|
|
massacre (messekı
|
) soykırım, katliam ( genocide)
|
|
master
|
(1) efendi, sahip (2) hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek ( govern)
|
|
masterpiece
|
şaheser, baş yapıt
|
|
mature (maçu
|
olgun
|
|
meadow
|
çayır, otlak, mera ( pasture)
|
|
meander
|
(1) dolambaçlı yol (2) avare avare dolaşmak
|
|
measure (mejı
|
) (1) ölçü, ölçmek (2) tedbir, önlem ( precaution)
|
|
mediate between
|
arabuluculuk etmek, arasını bulmak
|
|
meet
|
(1) (ihtiyaç, talep vb) karşılamak (2) tanışmak (3) (bir yolcuyu) karşılamak
|
|
memorial
|
anıt
|
|
memory
|
hafıza
|
|
merge
|
birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb)
|
|
migrate
|
göçmek
|
|
minor
|
(1) az (2) önemsiz, küçük *** minority azınlık
|
|
miraculously
|
mucize eseri
|
|
misbehave
|
terbiyesizlik yapmak, kötü davranışlar sergilemek
|
|
mischief
|
yaramazlık, haşarılık ( misbehaviour)
|
|
misunderstanding
|
yanlış anlaşılma ( misconception)
|
|
mix up
|
aklını karıştırmak,karıştırmak
|
|
mock at
|
dalga geçmek, alay etmek ( tease, make fun of)
|
|
modify
|
değiştirmek ( change)
|
|
mood
|
ruh hali, moral ***in a bad mood morali bozuk olmak
|
|
mourning
|
yas, keder ( lamentation) ***mournful yaslı, yas tutan
|
|
move
|
(1) hareket etmek, taşımak (2) (bir yerden bir başka yere) taşınmak
|
|
movement
|
(1) hareket (2) (edebiyatta vb) akım
|
|
multinational
|
çok uluslu
|
|
municipality
|
belediye
|
|
murder
|
(1) öldürmek, cinayet işlemek ( kill) (2) cinayet
|
|
mystery
|
gizem, sır ( enigma)
|
|
narrowly
|
kıl payı ( She narrowly escaped death yesterday.)
|
|
native to
|
yöreye has/özgü
|
|
neglect
|
ihmal etmek ( ignore)
|
|
nervous
|
gergin (sınav öncesi vb..) *** nervous attack sinir krizi
|
|
neutrality (nötraliti)
|
tarafsızlık ( impartiality)
|
|
notice
|
(1) ilan (2) fark etmek
|
|
obese
|
şişman, obez
|
|
obey
|
uymak, itaat etmek ( kurallara vb)
|
|
objection
|
itiraz
|
|
obligation
|
zorunluluk, mecburiyet
|
|
obscure
|
(1) silik (2) anlaşılmaz hale getirmek, karışık hale getirmek ( confuse)
|
|
observe
|
gözlemlemek
|
|
obsolete
|
modası geçmiş, eskide kalmış
|
|
obtain
|
elde etmek ( gain, attain)
|
|
occasion
|
(1) özel olay, önemli gün (2) durum, hal
|
|
occasional
|
ara sıra, nadiren ( infrequent)
|
|
occupy
|
(1) (ülke/şehir vb) işgal etmek (2) bir mekanı doldurmak, yerleşmek
|
|
occur
|
meydana gelmek
|
|
occurrence
|
vukuat, olay
|
|
odd
|
(1) tuhaf (strange, weird *(wiyırd) (2) odd numbers tek sayılar (1,3,5 ..)
|
|
Oddly enough!
|
Ne tuhaftır ki …!
|
|
odour
|
koku ***odourless kokusuz X (aromatic hoş kokulu)
|
|
offend
|
(1) gücendirmek, kırmak (2) (hafif) suç işlemek
|
|
offer
|
(1) teklif, teklif etmek (2) (imkan, fırsat vb) sağlamak, sunmak
|
|
officially
|
resmen, resmi olarak
|
|
opportunity
|
fırsat *** opportunist fırsatçı
|
|
opposition
|
karşıtlık, muhalefet,zıtlık
|
|
oppress
|
zulmetmek ( persecute)
|
|
ordinary
|
sıradan, alışılagelmiş ( commonplace, mundane, average)
|
|
originally
|
ilk başta, ilk önceleri ( initially, at first)
|
|
ornament
|
(1) süs, süs eşyası (2) süslemek
|
|
orphan
|
yetim bırakmak
|
|
outcrop
|
yeryüzüne çıkmış katman
|
|
outcry
|
feryat figan, çığlık
|
|
outdo
|
birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek ( surpass)
|
|
outing
|
gezi, gezinti
|
|
outlet
|
(sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube
|
|
overlap
|
üstüste binmek
|
|
overlook
|
(1) göz ardı etmek, görmezden gelmek ( ignore) (2) (bir evin denize bakması, bir ofisin otoparka bakması gibi) --- e bakmak
|
|
overtake
|
(arabasıyla bir başka arabayı) sollamak
|
|
overtake
|
sollamak, bastırmak
|
|
partially
|
kısmen
|
|
participate in
|
katılmak, iştirak etmek ( take part in, join, attend)
|
|
participation
|
iştirak, katılım ***participatory katılımcı
|
|
particular (pıtik
|
lır) özel, önemli *** in particular özellikle
|
|
particularly
|
özellikle
|
|
passenger
|
toplu taşıt yolcusu
|
|
passionately
|
ihtirasla, tutkuyla
|
|
patiently
|
sabırla, sabırlı bir şekilde ( uncomplainingly)
|
|
pavement
|
kaldırım ( side-walk)
|
|
peace and quiet
|
huzur ve sükunet
|
|
peak
|
doruk, zirve *** at peak zirvede, dorukta
|
|
peculiar
|
tuhaf, acayip ( odd, weird, strange)
|
|
pedestrian
|
yaya
|
|
penalize
|
ceza vermek, cezalandırmak ( punish)
|
|
perceive
|
algılamak
|
|
permission
|
izin, müsaade
|
|
persevering
|
sebatkar, gayretli
|
|
persist
|
ısrar etmek, sürüp gitmek
|
|
persuade
|
ikna etmek
|
|
pessimism
|
kötümserlik ***pessimist kötümser ***optimist iyimser
|
|
pet
|
ev hayvanı
|
|
pioneer
|
öncü, yol açan, öncülük eden ( forerunner)
|
|
placement
|
yerleştirme
|
|
plague (pleyg)
|
(1) veba (2) öldürücü salgın hastalık (3) (bela vb) musallat olmak
|
|
plain
|
(1) düz, sade (2) ova, düzlük
|
|
plead
|
yalvarmak , rica etmek
|
|
please
|
(1) memnun etmek, tatmin etmek ( satisfy) (2) Lütfen!
|
|
pledge (plec)
|
ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaat
|
|
poem
|
şiir ***poetry şiir
|
|
point
|
(1) anlam, mana ***pointless anlamsız (2) (zamanda/mekanda vb) nokta
|
|
policy
|
tutum, kural, prensip, ilke
|
|
polio
|
çocuk felci
|
|
pose
|
ortaya çıkarmak, poz vermek
|
|
possess
|
sahip olmak, etkilemek
|
|
possession
|
eşya, mal mülk
|
|
post
|
(1) vazife, görev, iş (2) posta
|
|
postpone
|
ertelemek ( put off)
|
|
practically
|
1-hemen hemen 2-uygun olarak, pratik olarak
|
|
praise
|
övmek ( glorify, compliment)
|
|
precede
|
#AD?
|
|
predict
|
tahminde bulunmak
|
|
predictable
|
tahmin edilebilir, sağı solu belli
|
|
prejudice
|
ön yargı ( bias)
|
|
present
|
(1) sunmak, tanıtmak (2) mevcut, var olan ( existing)
|
|
preserve
|
korumak, muhafaza etmek
|
|
pressure
|
baskı, basınç ***under pressure baskı altında
|
|
prevent
|
engel olmak, mani olmak
|
|
previously
|
önceden, eskiden ( formerly)
|
|
prior (to)
|
--- den önce, --- den evvel
|
|
prison
|
hapishane ( jail)
|
|
probability
|
olasılık
|
|
process
|
(bir malzemeyi) işlemek
|
|
progress
|
ilerlemek ***in progress devam eden, ilerlemekte olan
|
|
promote
|
(1) terfi etmek, makamını yükseltmek (2) reklam yapmak
|
|
prompt
|
çabuk, ivedi, acele, vakit geçirmeden ( punctual, immediate)
|
|
promptly
|
derhal, hemen
|
|
proofread
|
bir metni inceleyip üzerindeki yanlışları düzeltmek
|
|
properly
|
adam akıllı
|
|
property
|
mal, mülk
|
|
proportion
|
oran ***in proportion to ---e oranla
|
|
protection against
|
koruma
|
|
provoke
|
kışkırtmak, tahrik etmek
|
|
publish
|
(kitap, kaset vb) yayımlamak
|
|
purchase (pö
|
ıs) (1) satın almak (2) satın alınan eşya
|
|
purchase
|
satın almak ( buy)
|
|
purpose
|
amaç, gaye
|
|
pursue
|
takip etmek ( follow, chase) ***in pursuit of ---nın peşinde
|
|
push
|
itmek X pull çekmek
|
|
put forth
|
öne sürmek, ortaya atmak ( put forward, bring up)
|
|
queue
|
sıra, kuyruk
|
|
race
|
(1) ırk (2) yarış
|
|
racism
|
ırkçılık, milliyetçilik ( nationalism)
|
|
raid
|
yasadışı işlere yapılan baskın ( seizure)
|
|
raise
|
(1) artırmak, yükseltmek, kaldırmak (su seviyesini, maaşları vb) (2) (hayvan/insan) yetiştirmek, büyütmek (3) (sorun, konu, fikir vb) ortaya atmak
|
|
rate
|
oran, hız
|
|
receive
|
almak, kabul etmek
|
|
reckless
|
dikkatsiz, pervasız ( irresponsible, thoughtless)
|
|
recklessly
|
dikkatsizce, pervasızca ( irresponsibly, thoughtlessly)
|
|
recognize
|
(daha önce gördüğü birini veya bir şeyi gördüğünde) tanımak
|
|
recommendation
|
tavsiye, öneri
|
|
referee
|
hakem ( arbitrator)
|
|
refreshing
|
canlandırıcı, serinletici (aperatif yiyecek, temiz hava vb)
|
|
refugee
|
mülteci
|
|
refund
|
parayı iade etmek
|
|
regard
|
(1) saygı ( respect) (2) göz önünde bulundurmak
|
|
regional
|
bölgesel
|
|
register
|
(1) sicil,kütük (2) kaydetmek
|
|
regret
|
(1) pişmanlık (2) üzüntü
|
|
regretful
|
pişman, üzgün ( remorseful)
|
|
regrettable
|
üzücü, üzüntü/keder/esef verici
|
|
regularly
|
düzenli bir şekilde *** on a regular basis düzenli bir şekilde
|
|
rehearse (rihörs)
|
prova yapmak ***rehearsal prova
|
|
reject
|
red etmek ( turn down)
|
|
rejection
|
ret, kabul etmeme ( refusal)
|
|
relate
|
(1) rivayet etmek, anlatmak, aktarmak (2) ilişkili/alakalı olmak
|
|
release
|
serbest bırakmak,salmak ( let out)
|
|
relentless
|
(1) merhametsiz (2) amansız, hummalı, aralıksız devam eden
|
|
relief
|
rahatlama, ferahlama ***relief work afet kurtarma ekibi
|
|
relocate
|
yerini değiştirmek, yerinden etmek ( displace)
|
|
reluctant (rilaktınt)
|
isteksiz ( unwilling)
|
|
remain
|
kalıntı
|
|
remark
|
(1) söylemek, belirtmek (2) düşünce, fikir
|
|
remembrance
|
anma, hatırlama, yad etme ( commemoration)
|
|
reminiscent of
|
andıran, hatırlatan, anımsatan ( suggestive of)
|
|
remote
|
(1) uzak, ırak (2) ıssız, ücra ***remote control uzaktan kumanda
|
|
removal
|
(1) (leke vb şeylerin) çıkarılması, sökülmesi (2) (evin vb) taşınması
|
|
remove
|
(1) (leke vb) çıkarmak, temizlemek (2) sökmek
|
|
repeatedly
|
defalarca, tekrar tekrar ( continually, constantly)
|
|
repetitive
|
monoton, sıkıcı
|
|
replace (with)
|
(1) eski yerine koymak (2) --- ile değiştirmek
|
|
replica
|
aslına çok benzeyen kopya
|
|
request
|
rica etmek
|
|
require
|
gerektirmek ( necessitate)
|
|
requirement
|
ihtiyaç, gereksinim
|
|
resentful
|
alıngan, darılmış
|
|
reside
|
ikamet etmek, yerleşmek
|
|
resident
|
bir yerde ikamet eden, halk (apartman, mahalle sakini vb)
|
|
resign from
|
--- den istifa etmek ***resignation istifa
|
|
resolve
|
(1) çözmek ( sort out) (2) karar vermek
|
|
resort
|
(1) son çare olarak bir şeye başvurmak (2) tatil yeri/beldesi
|
|
response
|
karşılık, cevap
|
|
restlessness
|
huzursuzluk, içinin rahat olmaması X calmness
|
|
result
|
sonuç ( outcome)
|
|
reveal
|
açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkarmak ( disclose, display)
|
|
revenge
|
intikam, intikam almak *** take revenge on intikam almak
|
|
revolve
|
(1) dönmek (2) döndürmek, çevirmek
|
|
reward
|
(1) ödül (2) ödüllendirmek *** rewarding tatmin edici (iş vb)
|
|
ride
|
(at, bisiklet vb) binmek
|
|
rightfully
|
haklı olarak, haklı yere X wantonly durduk yere, sebepsiz yere
|
|
rise
|
ortaya çıkmak, artmak, yükselmek
|
|
rob somebody of something
|
birini soymak ***robbery soygun
|
|
robust (rıbast)
|
turp gibi, sapasağlam
|
|
rough (raf)
|
(1) kaba pürüzlü (zemin, yüzey vb) (2) nazik olmayan, sakar bir şekilde (3) (deniz/okyanus için) dalgalı, fırtınalı
|
|
rubble
|
enkaz, yığın ( wreckage)
|
|
sacrifice
|
adamak, kurban adamak
|
|
salute
|
selamlamak ( greet)
|
|
satisfaction
|
tatmin, memnuniyet
|
|
savage
|
vahşi
|
|
scald
|
kaynar suyla yakmak/haşlamak (el, kol vb)
|
|
scalp
|
kafa derisini yüzmek
|
|
scarce
|
seyrek, az
|
|
scarcely
|
hemen hemen hiç ( barely, hardly)
|
|
scatter
|
saçmak, serpmek
|
|
sceptical
|
şüpheci ( cynical)
|
|
scratch
|
(1) kazımak, tahriş etmek (2) tırmalamak
|
|
sculpture
|
heykel ***sculptor heykeltırtaş
|
|
seam
|
(1) kıyafetlerin dikiş yerleri (2) (yara için) dikiş yeri
|
|
seasonal
|
mevsimine uygun
|
|
secure
|
güvenli, emniyetli ( safe)
|
|
sedate
|
(1) sakinleştirmek, yatıştırmak (2) sakin, soğukkanlı ( composed)
|
|
seed
|
tohum
|
|
seize
|
(1) baskınla ele geçirmek ( raid) (2) (birinin kolunu vb) kavramak
|
|
sense
|
(1) duygu **sensitive hassas, duygusal (2) mantık **sensible mantıklı
|
|
sentence
|
(1) birini hapse/cezaya mahkum etmek (2) cümle
|
|
sentimental
|
duygusal ( emotional)
|
|
session
|
toplantının her bir oturumu
|
|
sewage
|
lağım, kanalizasyon
|
|
shade
|
(1) gölgelik (2) renk tonu
|
|
shortcoming
|
kusur, eksik, noksan
|
|
shorten
|
kısaltmak
|
|
show off
|
hava atmak
|
|
shuffle
|
karıştırmak ( iskambil kağıtlarını); ayak sürüyerek yürüme
|
|
sigh
|
iç çekmek *** a sigh of relief derin/rahat bir nefes
|
|
significant
|
(1) önemli, kayda değer (2) manalı, anlamlı
|
|
silent
|
sessiz, sakin
|
|
simply
|
(1) basit bir şekilde (2) sadece, yalnızca ( only, solely, merely)
|
|
simulate
|
taklit etmek *** simulation taklit
|
|
sink
|
(1) batmak (2) lavabo, musluk taşı
|
|
situate
|
konuşlandırmak, yerleşmek, yerleştirmek ( locate)
|
|
size
|
(1) (insan için) kıyafet bedeni (2) ebat, boyut
|
|
skill
|
beceri, yeti, istidat ( talent, ability)
|
|
slaughter
|
(1) kurban etmek, kesmek (2) öldürmek, cinayet işlemek ( murder)
|
|
slavery
|
kölelik
|
|
sleeve
|
gömlek, gömlek kolu *** buy on the sleeve veresiye satın almak
|
|
slight
|
hafif, az
|
|
slip
|
kaymak *** slip of the tongue dil sürçmesi
|
|
smash
|
(cam, kapı vb) paramparça etmek, kırıp parçalamak
|
|
smother (smadır)
|
(1) (yastık vb ile) boğmak (2) üzerini örtmek, kamufle etmek
|
|
snap
|
(fotoğrafçılıkta) poz
|
|
soap
|
sabun ****soap opera pembe dizi
|
|
sociable
|
sıcak kanlı, insanlarla çabuk kaynaşan
|
|
solely
|
yalnızca, sadece
|
|
soothing
|
yatıştırıcı ( comforting, calming)
|
|
spectacular
|
görkemli, harikulade
|
|
spectacular
|
görkemli, muhteşem ( impressive, stunning)
|
|
spend
|
harcamak ( para vb)
|
|
spillage
|
(yere vb) dökülen şey, döküntü (su vb)
|
|
spin
|
(1) fırıl fırıl dönmek (2) (ip için) eğirmek
|
|
spine
|
omurga, belkemiği
|
|
spiritual
|
manevi, ruhani
|
|
spoiled
|
şımarık ( mischievous (misçivıs)
|
|
spouse
|
eş (karı veya koca)
|
|
spread
|
yaymak, yayılmak ***widespread geniş çaplı, yaygın
|
|
spring
|
(1) bahar mevsimi (2) su kaynağı
|
|
stability
|
istikrar, denge
|
|
staff
|
personel
|
|
stage
|
(1) sahne (tiyatro) (2) aşama, merhale
|
|
stage
|
sahne, derece
|
|
startle
|
(1) korkutmak, ürkütmek (2) şaşırtmak, affalatmak
|
|
statement
|
(1) söz, ifade (2) demeç *** give statement ifade vermek
|
|
statue (steyçu)
|
heykel
|
|
steadily
|
sabit bir şekilde, istikrarla ( constantly)
|
|
steal
|
çalmak, hırsızlık yapmak
|
|
stealthily (steltili)
|
hırsız gibi, sinsi bir şekilde ( sneakily (snikili)
|
|
stem
|
ağaç gövdesi *** stem from --- den kaynaklanmak
|
|
stimulate
|
(1) teşvik etmek, motive etmek ( encourage) (2) (beyni) uyarmak
|
|
stir
|
(1) karışıklık, kargaşa (2) karıştırmak ( çorba vb) ***Stir up Kızıştırmak
|
|
store
|
depo, depolamak
|
|
storm
|
fırtına ***blizzard kar fırtınası
|
|
stranger
|
yabancı, ecnebi
|
|
stray
|
(1) başıboş aylak kimse (2) sokakta yaşayan kedi, köpek vb
|
|
stress
|
(1) buhran, bunalım, stres (2) vurgulamak ( emphasize)
|
|
stretch
|
(1) uzamak, uzanmak (2) germek
|
|
strike
|
(1) grev *** on strike grevde (2) darbe, vuruş
|
|
stroll
|
ağır ağır dolaşmak ( go for a stroll dolaşmaya çıkmak)
|
|
subject to
|
(1) (ölüme, yalnız kalmaya vb) maruz kalmış (2) olası, muhtemel
|
|
substantial
|
çok önemli, önemli ölçüde
|
|
sue
|
dava açmak
|
|
sufficiently
|
yeterli miktarda
|
|
suffrage
|
oy kullanma hakkı
|
|
suggestion
|
öneri, tavsiye
|
|
suggestive of
|
manalı, imalı, insanın aklına bir şey getiren
|
|
suit
|
yakışmak (kıyafetin vb.)
|
|
supply
|
(1) tedarik etmek,sağlamak (2) kaynak *** supply of water su kaynağı
|
|
support
|
desteklemek
|
|
supportive
|
(1) destek veren, anlayış gösteren (2) yardımsever, şefkatli
|
|
suppress
|
(duygularını, bağışıklık sistemini vb) baskılamak
|
|
surpass
|
üstün olmak, geride bırakmak, üstün olmak
|
|
surrender
|
teslim olmak X surround
|
|
suspend
|
askıda , muallakta bırakmak, okuldan uzaklaştırma
|
|
suspicion
|
şüphe
|
|
symptom
|
semptom, belirti (hastalık vb için)
|
|
take off
|
(1) havalanmak (2) taklit emek
|
|
take on
|
(sorumluluk vb) üstlenmek
|
|
tame
|
evcil hayvan ( docile, domesticated)
|
|
tapestry
|
duvar halısı
|
|
tasteful
|
(1) zevkli, zevkine düşkün kişi (2) zevkle yapılan/hazırlanan (desen vb)
|
|
tasty
|
lezzetli
|
|
temple (tempıl)
|
tapınak, mabet ( shrine, sanctuary)
|
|
tenderness
|
şefkat, merhamet, anlayış ( affection)
|
|
terminal
|
(1) ölümcül (hastalık) ( perishing) (2) uçta/sonda bulunan, son, nihai
|
|
terminate
|
(1) (sözleşme, kontrat vb) sonlandırmak, bitirmek (2) yok etmek
|
|
territory
|
bölge, arazi
|
|
the rest of…
|
#AD?
|
|
thoughtless
|
düşüncesiz, patavatsız, kaba ( tactless, rude)
|
|
throughout
|
boyunca
|
|
throw
|
atmak, fırlatmak
|
|
throw out
|
(çöp vb) dışarı atmak
|
|
thunderstorm
|
yıldırımlı fırtına
|
|
tomb
|
mezar, kabir, türbe ( grave)
|
|
tough
|
(1) sert, katı, dayanıklı madde (2) (yiyecek vb) çiğnenmez, iyi pişmemiş (3) (insan için) çetin, dayanıklı, çok hayat tecrübesiyle yoğrulmuş
|
|
trace
|
iz, izini sürmek
|
|
trade
|
(1) ticaret yapmak, alım satım yapmak (2) ticaret
|
|
traditional
|
geleneksel
|
|
trail
|
iz, patika
|
|
train
|
(1) eğitmek, eğitim görmek ( educate) (2) idman/antrenman yapmak (3) stajyerlik/çıraklık yapmak
|
|
transmit
|
1) göndermek, iletmek (mesaj vb) (2) (hastalık vb) bulaştırmak
|
|
trash
|
çöp ( garbage)
|
|
treasure (trejı
|
) hazine
|
|
treat
|
(1) tedavi etmek *** treatment tedavi (2) davranmak
|
|
trick
|
hile, tuzak, çeldirme ***play a trick on kandırmak, kötü şaka yapmak
|
|
trim
|
(1) (ağaç) budamak (2) (saç) kırpmak, kesmek
|
|
tripe
|
işkembe
|
|
truthful about
|
(1) sadece doğruyu söyleyen (2) gerçeklere uygun, doğru (söz)
|
|
turn in
|
(1) (yetkili kişiye) teslim etmek (2) uyumaya gitmek
|
|
unattended
|
sahipsiz, sahibi ortada gözükmeyen (eşya, çocuk vb)
|
|
unbearable
|
katlanılmaz, dayanılmaz (baskı, sıcaklık, soğuk vb) ( intolerable)
|
|
uncultured
|
kültürsüz, tahsilsiz, cahil ( uncultivated, boorish, unsophisticated)
|
|
undermine
|
zayıflatmak, baltalamak, temelini çürütmek ( weaken)
|
|
undertake
|
(zor ve üzün sürebilecek bir işi) üstlenmek, sorumluluğunu almak
|
|
undertake
|
üstlenmek ( take on)
|
|
unfortunate
|
talihsiz, şansız ( unlucky)
|
|
unlimited
|
sınırsız ( unrestricted)
|
|
unreliable
|
güvenilmez
|
|
untimely
|
vakitsiz, yersiz, olmadık zamanda ( at an awkward time)
|
|
unusual
|
sıra dışı, alışılmamış ( extraordinary, exceptional)
|
|
unwind
|
(1) (özellikle işten sonra) rahatlamak, dinlenmek (2) düğüm/sargı çözmek
|
|
upgrade
|
(bilgisayar gibi makineleri) güncellemek, modelini yenilemek
|
|
urgent
|
acil ( pressing)
|
|
vacation
|
tatil
|
|
vague (veyg)
|
(1) belirsiz, üstü kapalı (2) net hatırlanamayan şey X vivid
|
|
valley
|
vadi
|
|
vanish
|
1- ortadan kaybolmak 2-yok olmak
|
|
variety
|
değişiklik, çeşitlilik
|
|
vast
|
büyük, engin, muazzam ( immense, tremendous, huge)
|
|
vet
|
veteriner
|
|
vigorously
|
gayretle ( diligently)
|
|
violate (vayoleyt)
|
(kural, kanun, hak vb) ihlal etmek, çiğnemek ( abuse)
|
|
violent
|
şiddetli, şiddet içerikli
|
|
virtually
|
hemen hemen, neredeyse ( practically, nearly, almost)
|
|
vocation
|
meslek
|
|
volunteer
|
gönüllü, ücret almadan yardım eden
|
|
vote for/against
|
(1) oy (2) oy vermek
|
|
voyage
|
deniz yolculuğu
|
|
wantonly
|
(1) durduk yere, sebepsiz yere (2) ahlaksızca, şehvetle
|
|
wear
|
takınmak( gözlük, kolye, kıyafet),giymek
|
|
weep
|
ağlamak, sızlamak ( cry, sob)
|
|
whirl
|
(1) hızla dönmek (2) girdap
|
|
wholly
|
tamamen, tümüyle, bütünüyle ( entirely)
|
|
widely
|
geniş çapta, oldukça
|
|
widow
|
kadın dul ***widower erkek dul
|
|
withdraw from
|
(1) (savaştan,seçimlerden vb) geri çekilmek ( pull out of) (2) (bankadan, hesaptan vb) para çekmek
|
|
withdrawn
|
içine kapanık ( reserved, inhibited)
|
|
witness
|
(1) şahit olmak (2) tanık, şahit, görgü tanığı
|
|
worthless
|
değersiz ( valueless)
|
|
yard
|
avlu, bahçe
|
|
yield
|
(1) ürün meyve vermek (2) ürün kazanç
|
|
zip
|
fermuar
|