• Shuffle
    Toggle On
    Toggle Off
  • Alphabetize
    Toggle On
    Toggle Off
  • Front First
    Toggle On
    Toggle Off
  • Both Sides
    Toggle On
    Toggle Off
  • Read
    Toggle On
    Toggle Off
Reading...
Front

Card Range To Study

through

image

Play button

image

Play button

image

Progress

1/1000

Click to flip

Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;

Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;

H to show hint;

A reads text to speech;

1000 Cards in this Set

  • Front
  • Back
abandon
(1) (birini) terk etmek ( leave) (2) bir şeyden vazgeçmek ( give up)
abbreviate
(1) kısaltmak, özetlemek (2) (matematikte) sadeleştirmek
abolish
(toplumdaki tabuları) yıkmak, sona erdirmek ( do away with)
absorb
içine çekmek, emmek
abstain from
(alkol, ilaç vb) --- den sakınmak/ uzak durmak (avoid from) !
abundance
bolluk, bereket
abundant
bol, bereketli
accelerate
hızlandırmak, ivme kazandırmak *** accelerator gaz pedalı
accept
kabul etmek, razı olmak
access
erişmek, ulaşmak
accessible to
ulaşılabilir, erişilebilir
accommodate
(misafir, konuk vb) ağırlamak ( put up)
accompany
(1) eşlik etmek, arkadaşlık etmek ( escort) (2) beraber bulunmak ya da bir arada gözükmek (* Pain and fever accompany inflammatory diseases)
accomplish
başarmak ( achieve)
accumulate
(1) birikmek, çoğaltmak (2) biriktirmek, yığmak
accuracy
doğruluk, kesinlik
accurate
doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde ( precise, correct)
accurately
doğru, hatasız, eksiksiz bir şekilde ( precisely, correctly)
accuse (of)
birini bir şeyle suçlamak, itham etmek
achieve
başarmak, yerine getirmek
acknowledge as
(1) kabul etmek, --- olarak tanımak (2) (mektup, mesaj vb) aldığını gönderen kişiye bildirmek
acquainted with
aşina olmak, haberdar olmak ( familiar with)
acquire
(dil, miras, huy vb) edinmek, kazanmak ( obtain, attain) (*She acquired a huge fortune.) (* I acquired Turkish but I learned English in school.)
acquisition
edinim
activity
faaliyet, aktivite *** activist bir fikrin aktif destekçisi ( supporter)
adapt
bir şeye uyarlamak, uydurmak ( adjust)
addict
bağımlı, tiryaki *** drug addict eroin bağımlısı
addiction to
bağımlılık, tiryakilik
addition
ilave, ek
additionally
ayrıca, bunun yanı sıra, buna ilaveten ( furthermore, moreover)
adequately
yeterli bir şekilde ( sufficiently)
adjust
(1) uyarlamak ( adapt) (2) alışmak ( get used to)
adjustment
düzeltme,intibak, uyma
administer
(1) idare etmek, yönetmek (2) (damardan ilaç vb) vermek, sağlamak
admire
hayran olmak
admit
kabullenmek, itiraf etmek
adopt
(1) evlat edinmek ( take up) (2) (önlem, tedbir vb) almak (adopt measure) (3) (başkasına ait bir şeyi) benimsemek (dil, din vb)
adore
çok sevmek, tapmak
adverse
zıt, kötü
advocate
(1) savunmak ( defend) (2) desteklemek ( support)
affect
etkilemek ( influence)
aggravate
gittikçe kötüye gitmek, fenalaşmak ( deteriorate, worsen)
aggressive
saldırgan
aid
yardım etmek ( help)
alien (to)
yabancı
alongside
yanında, bitişiğinde (beside, next to)
alter
değiştirmek ( change)
alteration
değişiklik
amazing
şaşırtıcı, hayran bırakıcı ( astonishing)
amend
değişiklik yapmak (kanunda düzenleme yapmak anlamındaki gibi)
amendment
değişiklik, (kanun vb) üzerinde değişiklik yapmak ( alteration)
amusing
eğlenceli, zevkli
announce
anons etmek, ilan etmek ( give out, declare)
anticipate
ummak, beklemek
apologize
özür dilemek (apologize to someone for something)
appalling
korkunç ( dreadful, horrendous)
appointment
(1) atama, tayin (2) randevu ( rendezvous)
appreciate
(1) takdir etmek, değerini bilmek (2) anlamak, farkına varmak
approach
(1) (zaman/ mesafe bakımından birine/bir şeye) yaklaşmak (* Do not approach with fire! (2) (bankaya/yüksek bir mevkiye vb) müracaatta bulunmak, ricada bulunmak (* She approached the bank for a loan)
appropriately
uygun olarak ( suitably)
approve of
onaylamak, uygun bulmak, tasvip etmek
arrange
düzenlemek, ayarlamak (toplantı, randevu vb)
artefact
insan eliyle yapılmış (sanat)
ascend
yukarı çıkmak, yükselmek, tırmanmak ( go up / climb up)
ask for
ricada bulunmak, bir şey istemek
aspire
şiddetle arzu etmek, çok istemek (* I’ve always aspired to be a singer)
assemble
(1) bir araya getirmek, toplamak ( gather) (2) monte etmek ( put up)
assess
değerlendirmek ( evaluate)
assign
atamak, tayin etmek, görevlendirmek ( appoint)
assist somebody in something
birine bir konuda yardım etmek
associate
(zihninde insanlar/eşyalar arasında) çağrışım yapmak, çağrıştırmak (* I always associate the smell of baking with my childhood.) (2) (kötü yolda olan veya kötü alışkanlıkları olan insanlarla) arkadaşlık yapmak, düşüp kalkmak (* Don’t associate with those glue-sniffers.)
assume
(1) elinde delil olmadan bir şeyin doğru olduğunu düşünmek veya kabul etmek, farz etmek ( conclude) (2) (sorumluluk/vebal vb) üstlenmek, üzerine almak ( take on) (* I temporarily assumed the responsibility for her)
assure
birine teminat vermek, emin kılmak, garanti vermek
astonishment
şaşırtmak, şaşırmak ( amazement, bewilderment)
attach
iliştirmek, eklemek ( enclose)
attack
saldırmak, saldırı
attain
elde etmek, erişmek ( gain, obtain)
attainment
ulaşmak, erişmek
attend
iştirak etmek, katılmak
attribute
(bir sebebe/nedene) dayandırmak ( base on/upon)
auditorium
dinlenme/izleme salonu, seyircilerin oturduğu bölüm
available
mevcut, var olan
avert
(1) olmasını önlemek (2) başka yöne çevirmek (trafik akışını vb)
avoidable
kaçınılabilir, engellenebilir
award
ödül
backward
geri kalmış, geriye doğru
badly in need of
bir şeye/birine çok muhtaç olmak
barely
(1) hemen hemen hiç, neredeyse hiç (2) güçlükle ( hardly, scarcely)
bargain
(1) pazarlık, anlaşma (2) pazarlık etmek (3) kelepir, ucuz eşya
barren
kurak, verimsiz ( infertile, arid)
basic
temel ( essential, fundamental)
bazaar
pazar, alışveriş yeri
behave
davranmak
believe
inanmak
belongings
birinin kişisel eşyaları ( possessions)
beloved
sevgili, hazret
bitingly satirical
aşırı alaycı, insafsızca eleştirme
bizarre
tuhaf, acayip ( strange, weird)
blanket
battaniye
blaze
(1) ateş, alev, yangın (2) parlamak
bolt
fırlayıp kaçmak, tabanları yağlamak
branch
dal, branş
break off
(nişan, nikah vb) bozmak, ayrılmak
breed
(1) (hayvan için) doğurmak, yavrulamak (2) hayvan yetiştirmek
bribery
rüşvet *** offer bribes rüşvet teklif etmek
bride
gelin
brief
kısa, öz *** in brief kısaca, öz olarak
bring up
(1) çocuk büyütmek (2) kusmak (3) ortaya (konu vb) atmak
broadcast
(radyo, televizyon, hava durumu için) yayın
Broadly speaking
Genel konuşmak gerekirse ( generally, mostly)
broil
ızgara yapmak, kavurmak
bullfight
boğa güreşi
bully
(1) kabadayı, zorba (2) kabadayılık yapmak, zorbalık yapmak
burial
gömü, gömme
burn
(1) yakmak (2) yanmak
button
düğme
calculator
hesap makinesi
call for
talep etmek, istemek ( demand)
calm
sakin
can’t take one’s eyes off
gözlerini birinden veya bir şeyden alamamak
cancel
iptal etmek ( call off)
captivating
büyüleyici ( enchanting, fascinating)
captive
tutsak, esir
captivity
tutsaklık, esaret
capture
yakalamak, ele geçirmek, tutsak etmek ( apprehend)
careless
dikkatsiz
carry out
(çalışma, deney, anket vb) yürütmek, icra etmek ( fulfil, conduct)
carve
(1) (tahta vb) oymak (2) (et vb) kesmek
casually
günlük, sıradan, havadan sudan
caution
uyarı, dikkat
cease
sona erdirmek, durdurmak ( cease-fire ateşkes)
ceaseless
aralıksız, durmadan ( non-stop)
celebration
kutlama
celebrity
ünlü
census
nüfus sayımı
ceremony
tören
charge (with)
--- ile yargılamak (mahkemede) ( try)
circulate
dolaşmak, dolaştırmak, deveran etmek (vücuttaki kan vb)
circulation
(1) dolaşım (2) gazete tirajı, günlük satış oranı
cite
örneklemek, adından bahsetmek, değinmek ( refer to, mention)
citizen
vatandaş *** Citizenship Vatandaşlık
clarify
açıklamak ( explain)
claw
pençe, hayvan pençesindeki kıvrık tırnak
clearance
(1) mağazayı boşaltma, malları elden çıkarma, tasfiye (2) izin, yeşil ışık
close
(sıfat) yakın
closed
kapalı
closure
(1) kapanış (2) iflas
coincide with
aynı zamana denk gelmek/tesadüf etmek ( fall on the same date)
collapse
(1) (bina vb için) çökmek (2) bayılmak
collapsible
katlanabilir (kanepe vb)
collar
(1) yaka (2) tasma
colleague
iş arkadaşı
collide with
çarpışmak ( crash into)
commence
başlamak ( start) *** commencement speech açılış konuşması
comment on
yorum yapmak ( interpret)
commercial
ticari
commit
(1) (intihara vb) kalkışmak, yeltenmek (2) (suç, cürüm) işelemek (3) (kendini işine, ailesine vb) adamak ( devote)
commit
kalkışmak, yeltenmek *** commit suicide intihar etmek
common
(1) ortak (2) sıradan, yaygın *** in common with --- ile ortak nokta
commonplace
yaygın, sıradan ( ordinary, usual)
commuter
ev ile iş arasında mekik dokuyan/gidip gelen
companion
dost, arkadaş
company
(1) arkadaşlık, dostluk (2) şirket
compel
zorlamak, mecbur bırakmak ( force, oblige)
compensation for
(1) tazminat ödemek (2) telafi etmek
compete
rekabet etmek, yarışmak ***competition müsbaka, yarış
compete against
başkasıyla yarışmak, rekabet etmek
compete with
başkasıyla aynı yerden beslenmek/geçim sağlamak (kangurular koyunların otlaklarından otlanan rakip hayvanlar olması gibi)
competition
(1) rekabet (2) müsabaka, yarış
compile
derlemek, bir araya getirmek (bilgi, delil vb)
complain to somebody about something
şikayet etmek
completely
tamamen, bütünüyle ( entirely)
comply (with)
--- e uymak,--- e itaat etmek ( abide by)
compose
oluşturmak, meydana getirmek *** be composed of --- den oluşmak
compound
bir sürü binanın bulunduğu etrafı çevrili mekan
comprise
içermek ( include)
compute
hesap yapmak, bir notu bilgisayara girmek( calculate )
conceal
gizlemek, saklamak ( hide)
conceive as
(1) --- olarak algılamak/düşünmek (2) conceive of bir şeyi ilk kendisi akıl etmek ( senaryonun konusu vb) (3) gebe kalmak
conclude
sonuç çıkarmak ( assume)
conclusion
sonuç, netice, yargı
condition
durum, hal / koşul,şart
conditionally
şartlı olarak, belli şartlara bağlı
conduct
(1) (deney, anket vb) idare etmek, yürütmek ( carry out) (2) (isim hali) davranış ( behaviour)
conduct
(1) (deney,çalışma vb) yürütmek,icra etmek (2) davranış ( behaviour)
confess
itiraf etmek ( speak out)
confident (of)
emin
confine to
(1) sınırlamak, bir yere mahkum etmek (2) hapse atmak ( imprison)
confirm
(1) onaylamak, doğrulamak ( verify) (2) (bir iddiayı, davayı vb) güçlendirmek, pekiştirmek ( strengthen)
conflict
(1) çatışma, savaş (2) anlaşamama, tartışma
conflict with
çatışmak, çarpışmak, savaşmak
conform to
uymak, uyuşmak ( obey the rules)
confront
(1) karşılaşmak, yüz yüze gelmek (2) confront about yüzleştirmek
confuse
karıştırmak, şaşırmak
conquer
(1) fethetmek (2) yenmek, galip gelmek
consent
(1) razı olmak (2) izin,rıza ( permission)
consent to
razı olmak
consequence
sonuç, netice ( result)
conserve
korumak, muhafaza etmek
considerable
büyük ölçüde, önemli miktarda, azımsanamaz X negligible(neglicıbıl)
considerably
önemli ölçüde, oldukça
considerately
düşünceli/nazik bir şekilde
consideration
göz önünde bulundurma/düşünme
consist of
ibaret olmak, meydana gelmek
conspire against
birine komplo kurmak ( plot against)
constantly
1-sürekli 2- aralıksız
constantly
sürekli
constitute
oluşturmak, meydana getirmek ( make up)
constrain
zorlamak ( restrain, force)
construct
nşa etmek, yapmak ( build)
consult
danışmak ( check with)
consume
tüketmek ( use up)
contact with
birisi ile kontak/temas kurmak, irtibata geçmek
contemporary
çağdaş, aynı çağda yaşayan
content with
#AD?
contest
yarışma, müsabaka *** beauty contest güzellik yarışması
continent
kıta
contract
(1) sözleşme yapmak (2) küçülmek, büzülmek ( shrink) (3) hastalık kapmak
contradict
çelişmek
contradictory
çelişkili, tutarsız, kendini yalancı çıkaran ( inconsistent)
contribute to
katkıda bulunmak
controversial
tartışmalı, fikir ayrılığına sebep olan ( disputable, debatable)
controversy
anlaşmazlık, fikir ayrılığı
conventional
geleneksel, alışılagelen
converse
(1) karşıt, zıt (2) konuşmak
convert into
dönüştürmek ( change)
convict
mahkum, tutuklu
convince
ikna etmek
correctly
doğru bir şekilde, düzgünce ( accurately, precisely)
correspond to
bir şeyle uymak, uygun düşmek, tekabül etmek ( agree, match)
correspond with
birisi ile yazışmak
counterpart
karşılığı, dengi (“Sultan” kelimesinin counterpart’ı “Kral” dır)
couple
çift
course
(1) gidişat, ilerleme (zaman/mekan içinde) *** in the course of ---nın esnasında (2) (nehir için) akış yönü (3) öğrenim, kurs
cramped
hijyenik olmayan
crash
(1) kaza, şiddetli ses, iflas (2) yere düşme , çarpma
crawl
emeklemek
create
yaratmak
credibly
inanılır bir şekilde ( believably)
criminal
ciddi bir suç/cürüm işlemiş,suçlu
crippled
felçli, kötürüm ( paralysed) (2) engellenmiş, gerilemiş (ekonomi vb)
crocodile
timsah ( alligator)
cross out
üstünü çizmek, silmek ( delete)
crumble
ufalanmak, parçalanmak ( disintegrate, fall apart)
cultivate
tarım yapmak, tarlayı vb sürüp ekmek
curator
sanat galerisi/müze/kütüphane görevlisi
currency
döviz
curve
eğim, eğmek
custom
gelenek, görenek *** customs gümrük
customary
geleneksel ( traditional
debate
tartışmak
debt
borç
deceit
kandırmak *** deceitful hilekar, hileci
deceive
kandırmak, kafaya almak ( take in)
decipher
şifresini çözmek
decipher
şifresini çözmek, anlamını meydana çıkarmak
declare
ilan etmek, beyan etmek
decline
(1) azalmak, gerilemek (2) kibarca reddetmek ( turn down)
dedicate
kendini adamak ( devote to, commit oneself to)
dedicate to
kendini adamak ( devote to)
deduce
sonuç çıkarmak ( conclude, assume)
deduction
tümevarım, sonuç ( conclusion)
deepen
derinleştirmek, derinleşmek
defeat
yenmek, bozguna uğratmak ( beat)
defect
bozukluk, kusur, hata, sakatlık *** speech defect konuşma özrü
defend
savunmak
define
tanımlamak
degeneration
yozlaşma, aslını kaybetme
delay
geciktirmek
delightful
zevkli, hoş
deliver
(1) siparişi teslim dağıtmak/teslim etmek ( distribute) (2) doğurmak vermek (3) deliver speech konuşma yapmak
demand
(1) talep, istek (2) talep etmek, istemek ***in demand revaçta
demobilize
askerden terhis etmek
demolish
yıkmak, parçalamak ( do away with)
demonstrate
(1) uygulamalı bir şekilde göstermek ( show) (2) gösteri yapmak, protesto düzenlemek
deny
(1) inkar etmek (2) yapmasını yasaklamak (deny somebody to do something)
depress
(1) üzmek ( sadden, upset) (2) bastırmak ( press down)
derive from
çıkarmak, gelmek
descend
inmek, azalmak
desert
çöl
deserve
hak etmek
design
plan çizmek, tasarlamak
design
tasarlamak, dizayn etmek
desire
(1) istek, arzu (2) istemek, arzu etmek ( wish)
desolate
mutsuz, kederli ( depressed) (2) terkedilmiş ( deserted)
dessert
tatlı
destination
hedef, varılacak yer
destiny
kader, kısmet
destroy
yıkmak, yok etmek ( damage, ruin)
detain
alıkoymak, göz altında tutmak ( take into custody)
detect
meydana çıkarmak, işin aslını ortaya çıkarmak ( discover, notice)
detection
teşhis etmek, belirlemek
deter (someone) from
caydırmak, engel olmak ( discourage)
deteriorate
kötüleşmek, kötüye gitmek ( aggravate, worsen)
determination
(1) azim, kararlılık ( ambition) (2) inat ( stubbornness, obstinacy)
devastate
yıkmak, tahrip etmek ( destroy)
develop
(1) geliş(tir)mek, genişle(t)mek, ortaya atmak (teori, fakir vb) (2) (foto) film banyo ettirmek (3) (vücudun ürettiği bir hastalığa) yakalanmak “develop cancer”
deviate
sapmak, yönünü değiştirmek ( diverge, stray)
devote
adamak
diagnose as
teşhis etmek
differentiate
ayırmak ( distinguish)
diminish
azalmak ( decline)
direct
(1) yönetmek (2) (turiste vb) yol göstermek (guide)
disappearance
ortadan/gözden kaybolmak ( vanish)
disclose
açığa çıkarmak, gün ışığına çıkarmak ( reveal, display)
discover
keşfetmek
discriminate (against)
(ırk, yaş, cinsiyet vb) ayrımcılık yapmak
discriminate against
ayrımcılık yapmak
discuss about
tartışmak ( argue)
disease
hastalık, maraz ( illness, ailment)
dismiss
kovmak (işten), kafasından çıkarmak
dismissal
kovma, başından savma
dispatch
göndermek, yollamak ( send, submit)
display
göstermek, sergi *** on display sergide
displeased
hoşnut kalmamış, memnun olmayan ( discontented, unsatisfied)
dispose of
başından atmak, --- den kurtulmak ( get rid of)
dispute
(1) tartışmak, anlaşamamak ( disagree) (2) anlaşmazlık ( controversy)
disqualify
diskalifiye etmek, elemek, yetersiz görmek
disseminate
(bilgi, fakir vb) yaymak, dağıtmak
distinct
(1) farklı, ayrı, bağımsız ( different) (2) açık seçik, net ( clear)
distinguish
ayırmak, farkını söylemek ( differentiate)
distort
(1) (olayın aslını) çarpıtmak, farklı bir anlam yüklemek ( misrepresent) (2) (şeklini/biçimini vb) bozmak, tahrif etmek ( disfigure)
distress
(1) tehlike (2) acı, ıstırap
distribute
dağıtmak ( deliver, hand out)
divert
(trafik yönünü vb) saptırmak, başka yöne çevirmek
dizzy
başı dönen, kendini bayılacak gibi hisseden ( giddy)
docile (dosayl)
uysal, evcil
dominate
egemen/baskın olmak, hakim olmak, idaresi altına almak
donate
(para, kan vb) bağış yapmak ( contribute)
donation
(para, kan vb) bağış yapmak ( contribution)
dowry
çeyiz
dramatic
(1) tiyatro ile ilgili ( theatrical) (2) önemli, kayda değer ( drastic) (3) ani, çok hızlı (fiyatlarda ani ve hızlı artış gibi)
draw
(1) (resim vb) çizmek (2) (perde vb) çekmek, kenara almak (3) (sonuç) çıkarmak (***draw a conclusion) (4) bir maçın berabere bitmesi
dress code
(bir işyerinde veya okulda) kıyafet genelgesi
drug addict
eroin bağımlısı
drug dealer
eroin ticareti yapan kişi
dustbin
çöp kutusu ( trash can)
earth*****
deprem
edit
bir kitabı basılabilir hale getirmek, editörlük yapmak
edition
(kitap için) basım, baskı, yayın
educate
eğitmek ( train)
effect
etki ( influence, impact) *have an effect on üzerinde etkisi olmak
elect
seçmek ( vote for)
eliminate
elemek, den kurtulmak ( get rid of) (2) yok etmek, yıkmak ( destroy)
elimination
(1) ortadan kaldırma, yok etme, bertaraf etme (2) hesaba katmama
embarrass
utandırma ( humiliate)
embrace
(1) kucaklamak ( hug, cuddle) (2) (fikir, din vb) benimsemek
emerge
ortaya çıkmak ( come out)
emphasize
vurgulamak
employ
(1) işe almak (2) (metot, yöntem vb) uygulamak
empty
(1) boşaltmak (2) boş
emulate
taklit etmek,( imitate, copy)
enable
olanaklı kılmak
enclose
çevresini sarmak
encounter
karşılaşmak ( to face)
encourage
teşvik etmek
endure
dayanmak
enhance
büyülemek
enhancement
yükseltme, artırma, çoğaltma ( improvement, enrichment)
enlarge
büyütmek, genişletmek
enquire
soruşturmak
enslave
köleleştirmek, esir etmek
ensure
birini temin etmek/emin kılmak, birine garanti vermek
entertain
eğlendirmek
entirely
tamamen ( completely)
entrance
giriş
envy
kıskanmak, imrenmek
epic
destan
epic
destansı (şiir vb)
equal
eşit, adil
equality
eşitlik ( parity, fairness)
equate
eşitlemek
equip
donatmak
equip
donatmak ***equipment donanım, teçhizat
erode
yıpratmak, aşınmak
erupt
patlamak
establish
kurmak, doğruluğunu kanıtlamak, kabul etttirmek
estimate
tahmini bir şey/rakam söylemek, tahminde bulunmak ( guess)
eternal
kalıcı, ebedi
evaluate
değerlendirmek ( assess)
evaluation
değerlendirme ( assessment)
evidently
açık ve şüphe götürmez bir şekilde, delillere dayanarak ( obviously)
evolve
(1) geliş(tir)mek ( develop) (2) (Biyolojide) evrim geçirmek
evolve
değişmek, evrim geçirmek
exaggerated
abartılı, mübalağalı
excavate
kazı yapmak
exceed
aşmak
excessive
aşırı, abartılı (sayıda, miktarda)
exchange
takas etmek, değiş tokuş etmek ( swap)
exclude
çıkarmak
exclusive to
herkese açık olmayan, özel (otel, tatil yeri vb)
exclusively
sadece, yalnızca
excursion
keşif gezisi
exhibit
sergilemek
exist
var olmak, mevcut hale gelmek
existence
var oluş, mevcut olma
expand
genişlemek, büyümek, nüfuz olarak artmak
expect
ummak, beklemek
expectation
umut, beklenti
expense
masraf
experience
(1) tecrübe (2) tecrübe etmek, yaşamak (3) olay, vukuat
expire
(yiyecek, ilaç vb için) son kullanma tarihi gelmek, miadı dolmak
expire
süresi dolmak
Expiry Date
Son Kullanma Tarihi
explode
patlamak
exploit
patlatmak, sömürmek
explore
keşfetmek,araştırmak
export
ithal etmek
expose
(1) açıklamak, arz etmek ( reveal) (2) (tehlikeye vb) maruz bırakmak
express
(1) ifade etmek, iletmek (2) çabuk, hızlı ( fast)
extend
(1) (tatilin, ödevin vb) süresini uzatmak ( prolong) (2) ekleme yapmak (eve birkat daha çıkmak veya balkon eklemek gibi) ( make bigger) ***extension
extract
elde etmek, çekip çıkarmak (üzümden sirke elde etmek gibi)
extraordinary
(1) fevkalade, olağanüstü ( exceptional) (2) tuhaf, alışılmadık
fabricate
(1) uydurmak ( make up) (2) (raf vb) monte etmek ( put up)
facilitate
kolaylaştırmak
fade
(1) solmak (2) solgun
failure
başarısızlık
faint
(1) bayılmak ( pass out) (2) solgun (ses, renk vb)
fairly
oldukça ( quite, rather)
falsify
(1) hesaplar üzerinde oynamak (2) sahtekarlık yapmak ( fake)
familiar (with)
aşina, tanıdık
famish
aç kalmak, açlıktan ölmek ( starve)
fare
(otobüs, uçak vb için) fiyat
fatal
ölümcül ***fatally injured ağır yaralı, ölümcül yarası olan
favourable
olumlu, yapıcı ( positive, constructive) (2) uğurlu ( auspicious)
fearful for
#AD?
fertilize
(toprağı vb) verimli hale getirmek, verimli kılmak
fetch
gidip getirmek
fiancé
(erkek) nişanlı
fiancée
(kız) nişanlı
field trip
kır gezisi, arazi gezisi
fierce
(1) şiddetli, kıyasıya, çetin (rekabet vb) (2) azgın, azmış (köpek vb)
figure
(1) şekil, figür (2) rakam, sayı (3) figure out anlamak ( make out)
filthy
(1) pis, kirli (2) dayanıksız, sağlam olmayan
finance
finanse etmek, paraca desteklemek
fine
(1) ince ince/küçük doğranmış (et, patates vb) (2) iyi, güzel (3) para cezası
firework
havai fişek
fit
(1) sağlıklı, zinde, sıhhati yerinde ( robust, healthy) (2) (bir kıyafetin şıklık bakımından değil de bedene oturması anlamında) yakışmak (3) sara nöbeti ( seizure)
flatmate
ev arkadaşı
flattery
birine yağ çekme
flee
kaçmak ( escape)
fleece
koyun postu (yünlü) *** hide yünsüz post
flight
(1) uçuş (2) uçak ( airplane aeroplane)
flow
(nehir vb için) akmak *** overflow taşmak
fluctuate
dalgalanmak, istikrarlı gitmemek, bir artmak bir azalmak
fluctuate
dalgalanmak
focus on
odaklanmak, yoğunlaşmak ( concentrate on, centre on)
fold
(1) katlamak, kıvırmak, bükmek (2) bir şeyin --- katı, --- misli (twofold, tenfold iki katı/misli, on katı/misli)
force
zorlamak
forceful
(1) güçlü, zorlu (2) etkili, ikna edici
forecast
önceden tahmin etmek ( predict)
forge
taklidini yapmak, sahtesini çıkarmak
forgery
sahtekarlık ( counterfeit, fake)
forgery
sahtekarlık, kalpazanlık
former
önceki (iki şeyden bahsederken ilk söylenen kişi veya şey)
formerly
evvelki, önceki
formulate
formülleştirmek, formüle dökmek
forthcoming
yakınlaşmakta olan, gelmekte olan ( Christmas vb.)
fortify
takviye etmek, sağlamlaştırmak, kuvvetlendirmek ( strengthen, enrich)
fracture
kırılmak, çatlamak ( kemik, kolon vb)
frail
zayıf, cılız ( feeble)
frame
çerçeve
freed
serbest kalmış, özgür ( at liberty, at large)
fulfil
(görev, sorumluluk vb) yerine getirmek, icra etmek ( carry out)
fundamental
esas, temel, zorunlu ( essential)
funeral
cenaze töreni
fussy
aşırı titiz ( fastidious, meticulous, diligent)
fuzzy
tüylü
gather
(1) toplamak, bir araya getirmek (2) bir araya gelmek
gender
cinsiyet ( ***)
generate
(1) (ısı, elektrik vb) üretmek (2) (tartışma vb) ortaya atmak
genre (
canr) tür, çeşit, nevi ( type, sort)
get rid of
başından atmak, defetmek
giant
dev X dwarf
give up
vazgeçmek, bırakmak ( abandon, abort)
glance
göz atmak
gloom
karanlık ***gloomy üzüntülü, hüzünlü
glorify
yüceltmek, övmek ( praise)
goal
amaç, gaye ( aim)
govern
yönetmek
government
hükümet
grab
kapmak, el koymak ( snatch)
gradually
yavaş yavaş, kademeli olarak
grant
vermek, bahşetmek (burs, bağış vb)
grasp
(1) (bir nesneyi) kavramak (2) (bir konuyu) kavramak, anlamak
graveyard
mezarlık ( cemetery)
groom
damat
grow tired of
#AD?
growl
köpek ve benzeri hayvanların çıkardığı hırlama sesi
guide
rehber, rehberlik etmek
harass
saldırmak, taciz etmek ******ual harassment cinsel taciz
harbour
(1) liman (2) barındırmak, sağlamak
hardship
zorluk
harshly
(1) sert bir şekilde (2) kabaca
hasten
acele etmek
havoc
hasar, yıkım ( destruction)
hazard
tehlike
hazardous
tehlikeli ( perilous)
hectic
heyecanlı, telaşlı, hareketli (program, ofis vb)
hesitate
duraklama
highly
oldukça, epey ( extremely)
hinder
(1) engel, mani (2) engel olmak, mani olmak
hire
(1) kiralamak (2) işe almak ( employ)
hitchhiker
otostopçu
hollow
oyuk, boşluk (ağaç kovuğu vb) *** hollow promise boş vaat
hopefully
inşallah ( with any luck)
horrible
korkunç
huge
iri, büyük ( enormous, immense)
humiliate
aşağılamak, rezil etmek, utandırmak ( embarrass)
hunter
avcı
hurricane (hörikeyn)
kasırga
iceberg
buz dağı ( glacier)
identify
teşhis etmek, kimliğini belirlemek, sınıflandırmak
idle
tembel ( lazy, indolent) X ( hardworking)
ignore
görmezden kalmak, kale almamak ( take no notice)
illusion
hayal,hülya, kuruntu
illustrate
örneklemek
imagine
hayal etmek
imitate
taklit etmek
immediate
(1) derhal, acele, çabuk (2) (akraba için) en yakın
immobilize (immmobilayz)
hareketsiz/sabit kılmak
impact
çarpmak
impeach
suçlamak, itham etmek ( accuse)
implement
gerçekleştirmek (realize)
implicate
bulaştırmak
imply
ima etmek
impose
zorla kabul ettirmek, koymak( vergi), yük olmak
imprisonment
hapse atmak ( incarceration)
improve
geliştirmek
inaudible
duyulamaz, işitilemez (ses vb)
incapable of (inkepıbıl)
kabiliyetsiz, yeteneksiz ( unskillful)
incapacitate
yetersiz bırakmak, olanak tanımamak, aciz bırakmak ( debilitate)
incessant
aralıksız, sürekli
incline
eğmek, eğilimi olmak, fikrini vermek
include
dahil etmek, içermek ( consists of, incorporate) x exclude
incorporate into
dahil etmek ( include, integrate)
incredible
inanılmaz ( unbelievable)
indicate
göstermek, belirtisi olmak
indifference to
kayıtsız, ilgisiz olmak
induce
-e neden olmak, ikna etmek
inevitable
kaçınılmaz ( inescapable)
infer
anlamak, sonucunu çıkarmak
influence
(1) etki ( impact, effect) (2) etkilemek
influential (influwenşıl)
nüfuzlu, sözü geçer, çevresi geniş ( well-connected)
inherit
mirasa konmak, miras olarak almak ( come into)
inhibit
göz dağı vermek
initially
başlangıçta, ilk etapta ( at first)
initiate (inişiyeyt)
başlatmak ( start, commence)
injure
incitmek
injustice
eşitsizlik, adaletsizlik ( inequality, unfairness)
innovate
yeni bir şey icat etmek, yenilik getirmek ( invent)
innovation
yenilik, yeni bir şey icad etmek
innovative
yenilikçi, icatçı
insatiable (inseyşıbıl)
(1) gözü doymaz, doyumsuz, aç gözlü (2) obur, pisboğaz
insignificant
(1) ehemmiyetsiz, önemsiz (2) anlamsız, manasız
insist (on)
ısrar etmek ( persist in)
inspect
incelemek
instantaneously
anlık, bir anda olan, aniden ( immediately, instantly)
institute
kurmak
instruct
talimat vermek
insulate (against)
yalıtmak, (soğuğu/sesi vb) kesmek (hırkanın soğuğu kesmesi gibi)
integrate
bütünleşmek, kaynaşmak
intelligence
(1) zeka, akıl (2) haber ajansı
intention (intenşın)
niyet
intentional
kasıtlı,maksatlı,bilebile ( deliberately)
interaction (with)
etkileşim
interfere
başkasının işine burnunu sokmak
interfere with
karışmak, müdahale etmek
interpretation
yorum, çeviri
interrogate
sorguya çekmek
interview
(1) röportaj, röportaj yapmak (2) mülakat, mülakat yapmak
intimate
(1) samimi (2) tanıdık, aşina (alışılan plaj, trafik manzaraları vb)
introduce
(1) tanıştırmak (2) yeni bir icadı/fikri ortaya atmak
invade
işgal etmek, istila etmek ( attck, occupy)
invaluable
paha biçilmez, çok değerli ( priceless)
invent
icat etmek ( make up)
invest (in)
para yatırımı yapmak
investigate
araştırmak, incelemek ( search, look into)
invoke
dilemek
involve
(1) dahil etmek (2) gerektirmek
involvement
dahil olma, karışma ( association, participation)
irregularity
(1) yolsuzluk, hile (2) düzensizlik
isolate
izole etmek, (iki şeyi vb) birbirinden ayırmak, tecrit etmek
jeopardize (ciopidayz)
tehlikeye atmak ( endanger, imperil)
join
katılmak, iştirak etmek
joint
(1) eklem, mafsal (2) ortaklaşa yapılan ( mutual)
justify
doğrulamak
kennel
köpek kulübesi
keyhole
anahtar deliği
kidnapper
adam/çocuk kaçıran ( abductor)
knock
(1) devirmek (2) (kapı vb) çalmak
knowledge
bilgi
label
etiketlemek
lamb
(1) kuzu (2) kuzu eti
latter
sonraki x former önceki
lawyer
avukat ( solicitor)
leak
(1) (su, yağ vb) sızmak (2) (bilgi, gizli sırlar vb) medyaya sızmak
legend
efsane ( myth)
legislate
yasamak
leisure
boş vakit
lessen
azaltmak ( diminish)
levy
zorla toplama (haraç)
Likewise
Buna benzer şekilde, Aynen bunun gibi ( Similarly)
listless
yorgun, bitkin ( exhausted)
literacy
okur yazarlık
litter
çöp ( trash, garbage, rubbish)
loathe
nefret etmek ( abhor, hate)
locate
yerleştirmek
location
mevki, yer
loose
gevşek, sıkıca bağlanmamış, gevşemiş X tight
lovely
sevecen, sevimli
luggage (lagiç)
bagaj
magical (mecikıl)
sihirli
mainstream
pek çok kişi tarafından kabul gören inanış veya düşünce
maintain
korumak
make a decision
karar vermek
manage
(1) başarmak, üstesinden gelmek (2) yönetmek, idare etmek
management
yönetim idare
manipulate
elinde oynatmak
manner
davranış, tutum ( attitude)
manufacture
fabrikada üretmek
march
ilerleme, ilerleyiş, marşla yürümek
massacre (messekı
) soykırım, katliam ( genocide)
master
(1) efendi, sahip (2) hakim olmak, bir şeyi detaylarıyla bilmek ( govern)
masterpiece
şaheser, baş yapıt
mature (maçu
olgun
meadow
çayır, otlak, mera ( pasture)
meander
(1) dolambaçlı yol (2) avare avare dolaşmak
measure (mejı
) (1) ölçü, ölçmek (2) tedbir, önlem ( precaution)
mediate between
arabuluculuk etmek, arasını bulmak
meet
(1) (ihtiyaç, talep vb) karşılamak (2) tanışmak (3) (bir yolcuyu) karşılamak
memorial
anıt
memory
hafıza
merge
birleşmek, bir araya gelmek ( iki şirketin birleşmesi vb)
migrate
göçmek
minor
(1) az (2) önemsiz, küçük *** minority azınlık
miraculously
mucize eseri
misbehave
terbiyesizlik yapmak, kötü davranışlar sergilemek
mischief
yaramazlık, haşarılık ( misbehaviour)
misunderstanding
yanlış anlaşılma ( misconception)
mix up
aklını karıştırmak,karıştırmak
mock at
dalga geçmek, alay etmek ( tease, make fun of)
modify
değiştirmek ( change)
mood
ruh hali, moral ***in a bad mood morali bozuk olmak
mourning
yas, keder ( lamentation) ***mournful yaslı, yas tutan
move
(1) hareket etmek, taşımak (2) (bir yerden bir başka yere) taşınmak
movement
(1) hareket (2) (edebiyatta vb) akım
multinational
çok uluslu
municipality
belediye
murder
(1) öldürmek, cinayet işlemek ( kill) (2) cinayet
mystery
gizem, sır ( enigma)
narrowly
kıl payı ( She narrowly escaped death yesterday.)
native to
yöreye has/özgü
neglect
ihmal etmek ( ignore)
nervous
gergin (sınav öncesi vb..) *** nervous attack sinir krizi
neutrality (nötraliti)
tarafsızlık ( impartiality)
notice
(1) ilan (2) fark etmek
obese
şişman, obez
obey
uymak, itaat etmek ( kurallara vb)
objection
itiraz
obligation
zorunluluk, mecburiyet
obscure
(1) silik (2) anlaşılmaz hale getirmek, karışık hale getirmek ( confuse)
observe
gözlemlemek
obsolete
modası geçmiş, eskide kalmış
obtain
elde etmek ( gain, attain)
occasion
(1) özel olay, önemli gün (2) durum, hal
occasional
ara sıra, nadiren ( infrequent)
occupy
(1) (ülke/şehir vb) işgal etmek (2) bir mekanı doldurmak, yerleşmek
occur
meydana gelmek
occurrence
vukuat, olay
odd
(1) tuhaf (strange, weird *(wiyırd) (2) odd numbers tek sayılar (1,3,5 ..)
Oddly enough!
Ne tuhaftır ki …!
odour
koku ***odourless kokusuz X (aromatic hoş kokulu)
offend
(1) gücendirmek, kırmak (2) (hafif) suç işlemek
offer
(1) teklif, teklif etmek (2) (imkan, fırsat vb) sağlamak, sunmak
officially
resmen, resmi olarak
opportunity
fırsat *** opportunist fırsatçı
opposition
karşıtlık, muhalefet,zıtlık
oppress
zulmetmek ( persecute)
ordinary
sıradan, alışılagelmiş ( commonplace, mundane, average)
originally
ilk başta, ilk önceleri ( initially, at first)
ornament
(1) süs, süs eşyası (2) süslemek
orphan
yetim bırakmak
outcrop
yeryüzüne çıkmış katman
outcry
feryat figan, çığlık
outdo
birini geride bırakmak, sollamak, ekarte etmek ( surpass)
outing
gezi, gezinti
outlet
(sadece bir çeşit ürün veya sadece bir firmanın ürününü satan) şube
overlap
üstüste binmek
overlook
(1) göz ardı etmek, görmezden gelmek ( ignore) (2) (bir evin denize bakması, bir ofisin otoparka bakması gibi) --- e bakmak
overtake
(arabasıyla bir başka arabayı) sollamak
overtake
sollamak, bastırmak
partially
kısmen
participate in
katılmak, iştirak etmek ( take part in, join, attend)
participation
iştirak, katılım ***participatory katılımcı
particular (pıtik
lır) özel, önemli *** in particular özellikle
particularly
özellikle
passenger
toplu taşıt yolcusu
passionately
ihtirasla, tutkuyla
patiently
sabırla, sabırlı bir şekilde ( uncomplainingly)
pavement
kaldırım ( side-walk)
peace and quiet
huzur ve sükunet
peak
doruk, zirve *** at peak zirvede, dorukta
peculiar
tuhaf, acayip ( odd, weird, strange)
pedestrian
yaya
penalize
ceza vermek, cezalandırmak ( punish)
perceive
algılamak
permission
izin, müsaade
persevering
sebatkar, gayretli
persist
ısrar etmek, sürüp gitmek
persuade
ikna etmek
pessimism
kötümserlik ***pessimist kötümser ***optimist iyimser
pet
ev hayvanı
pioneer
öncü, yol açan, öncülük eden ( forerunner)
placement
yerleştirme
plague (pleyg)
(1) veba (2) öldürücü salgın hastalık (3) (bela vb) musallat olmak
plain
(1) düz, sade (2) ova, düzlük
plead
yalvarmak , rica etmek
please
(1) memnun etmek, tatmin etmek ( satisfy) (2) Lütfen!
pledge (plec)
ciddi bir söz vermek, ciddi bir vaat
poem
şiir ***poetry şiir
point
(1) anlam, mana ***pointless anlamsız (2) (zamanda/mekanda vb) nokta
policy
tutum, kural, prensip, ilke
polio
çocuk felci
pose
ortaya çıkarmak, poz vermek
possess
sahip olmak, etkilemek
possession
eşya, mal mülk
post
(1) vazife, görev, iş (2) posta
postpone
ertelemek ( put off)
practically
1-hemen hemen 2-uygun olarak, pratik olarak
praise
övmek ( glorify, compliment)
precede
#AD?
predict
tahminde bulunmak
predictable
tahmin edilebilir, sağı solu belli
prejudice
ön yargı ( bias)
present
(1) sunmak, tanıtmak (2) mevcut, var olan ( existing)
preserve
korumak, muhafaza etmek
pressure
baskı, basınç ***under pressure baskı altında
prevent
engel olmak, mani olmak
previously
önceden, eskiden ( formerly)
prior (to)
--- den önce, --- den evvel
prison
hapishane ( jail)
probability
olasılık
process
(bir malzemeyi) işlemek
progress
ilerlemek ***in progress devam eden, ilerlemekte olan
promote
(1) terfi etmek, makamını yükseltmek (2) reklam yapmak
prompt
çabuk, ivedi, acele, vakit geçirmeden ( punctual, immediate)
promptly
derhal, hemen
proofread
bir metni inceleyip üzerindeki yanlışları düzeltmek
properly
adam akıllı
property
mal, mülk
proportion
oran ***in proportion to ---e oranla
protection against
koruma
provoke
kışkırtmak, tahrik etmek
publish
(kitap, kaset vb) yayımlamak
purchase (pö
ıs) (1) satın almak (2) satın alınan eşya
purchase
satın almak ( buy)
purpose
amaç, gaye
pursue
takip etmek ( follow, chase) ***in pursuit of ---nın peşinde
push
itmek X pull çekmek
put forth
öne sürmek, ortaya atmak ( put forward, bring up)
queue
sıra, kuyruk
race
(1) ırk (2) yarış
racism
ırkçılık, milliyetçilik ( nationalism)
raid
yasadışı işlere yapılan baskın ( seizure)
raise
(1) artırmak, yükseltmek, kaldırmak (su seviyesini, maaşları vb) (2) (hayvan/insan) yetiştirmek, büyütmek (3) (sorun, konu, fikir vb) ortaya atmak
rate
oran, hız
receive
almak, kabul etmek
reckless
dikkatsiz, pervasız ( irresponsible, thoughtless)
recklessly
dikkatsizce, pervasızca ( irresponsibly, thoughtlessly)
recognize
(daha önce gördüğü birini veya bir şeyi gördüğünde) tanımak
recommendation
tavsiye, öneri
referee
hakem ( arbitrator)
refreshing
canlandırıcı, serinletici (aperatif yiyecek, temiz hava vb)
refugee
mülteci
refund
parayı iade etmek
regard
(1) saygı ( respect) (2) göz önünde bulundurmak
regional
bölgesel
register
(1) sicil,kütük (2) kaydetmek
regret
(1) pişmanlık (2) üzüntü
regretful
pişman, üzgün ( remorseful)
regrettable
üzücü, üzüntü/keder/esef verici
regularly
düzenli bir şekilde *** on a regular basis düzenli bir şekilde
rehearse (rihörs)
prova yapmak ***rehearsal prova
reject
red etmek ( turn down)
rejection
ret, kabul etmeme ( refusal)
relate
(1) rivayet etmek, anlatmak, aktarmak (2) ilişkili/alakalı olmak
release
serbest bırakmak,salmak ( let out)
relentless
(1) merhametsiz (2) amansız, hummalı, aralıksız devam eden
relief
rahatlama, ferahlama ***relief work afet kurtarma ekibi
relocate
yerini değiştirmek, yerinden etmek ( displace)
reluctant (rilaktınt)
isteksiz ( unwilling)
remain
kalıntı
remark
(1) söylemek, belirtmek (2) düşünce, fikir
remembrance
anma, hatırlama, yad etme ( commemoration)
reminiscent of
andıran, hatırlatan, anımsatan ( suggestive of)
remote
(1) uzak, ırak (2) ıssız, ücra ***remote control uzaktan kumanda
removal
(1) (leke vb şeylerin) çıkarılması, sökülmesi (2) (evin vb) taşınması
remove
(1) (leke vb) çıkarmak, temizlemek (2) sökmek
repeatedly
defalarca, tekrar tekrar ( continually, constantly)
repetitive
monoton, sıkıcı
replace (with)
(1) eski yerine koymak (2) --- ile değiştirmek
replica
aslına çok benzeyen kopya
request
rica etmek
require
gerektirmek ( necessitate)
requirement
ihtiyaç, gereksinim
resentful
alıngan, darılmış
reside
ikamet etmek, yerleşmek
resident
bir yerde ikamet eden, halk (apartman, mahalle sakini vb)
resign from
--- den istifa etmek ***resignation istifa
resolve
(1) çözmek ( sort out) (2) karar vermek
resort
(1) son çare olarak bir şeye başvurmak (2) tatil yeri/beldesi
response
karşılık, cevap
restlessness
huzursuzluk, içinin rahat olmaması X calmness
result
sonuç ( outcome)
reveal
açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkarmak ( disclose, display)
revenge
intikam, intikam almak *** take revenge on intikam almak
revolve
(1) dönmek (2) döndürmek, çevirmek
reward
(1) ödül (2) ödüllendirmek *** rewarding tatmin edici (iş vb)
ride
(at, bisiklet vb) binmek
rightfully
haklı olarak, haklı yere X wantonly durduk yere, sebepsiz yere
rise
ortaya çıkmak, artmak, yükselmek
rob somebody of something
birini soymak ***robbery soygun
robust (rıbast)
turp gibi, sapasağlam
rough (raf)
(1) kaba pürüzlü (zemin, yüzey vb) (2) nazik olmayan, sakar bir şekilde (3) (deniz/okyanus için) dalgalı, fırtınalı
rubble
enkaz, yığın ( wreckage)
sacrifice
adamak, kurban adamak
salute
selamlamak ( greet)
satisfaction
tatmin, memnuniyet
savage
vahşi
scald
kaynar suyla yakmak/haşlamak (el, kol vb)
scalp
kafa derisini yüzmek
scarce
seyrek, az
scarcely
hemen hemen hiç ( barely, hardly)
scatter
saçmak, serpmek
sceptical
şüpheci ( cynical)
scratch
(1) kazımak, tahriş etmek (2) tırmalamak
sculpture
heykel ***sculptor heykeltırtaş
seam
(1) kıyafetlerin dikiş yerleri (2) (yara için) dikiş yeri
seasonal
mevsimine uygun
secure
güvenli, emniyetli ( safe)
sedate
(1) sakinleştirmek, yatıştırmak (2) sakin, soğukkanlı ( composed)
seed
tohum
seize
(1) baskınla ele geçirmek ( raid) (2) (birinin kolunu vb) kavramak
sense
(1) duygu **sensitive hassas, duygusal (2) mantık **sensible mantıklı
sentence
(1) birini hapse/cezaya mahkum etmek (2) cümle
sentimental
duygusal ( emotional)
session
toplantının her bir oturumu
sewage
lağım, kanalizasyon
shade
(1) gölgelik (2) renk tonu
shortcoming
kusur, eksik, noksan
shorten
kısaltmak
show off
hava atmak
shuffle
karıştırmak ( iskambil kağıtlarını); ayak sürüyerek yürüme
sigh
iç çekmek *** a sigh of relief derin/rahat bir nefes
significant
(1) önemli, kayda değer (2) manalı, anlamlı
silent
sessiz, sakin
simply
(1) basit bir şekilde (2) sadece, yalnızca ( only, solely, merely)
simulate
taklit etmek *** simulation taklit
sink
(1) batmak (2) lavabo, musluk taşı
situate
konuşlandırmak, yerleşmek, yerleştirmek ( locate)
size
(1) (insan için) kıyafet bedeni (2) ebat, boyut
skill
beceri, yeti, istidat ( talent, ability)
slaughter
(1) kurban etmek, kesmek (2) öldürmek, cinayet işlemek ( murder)
slavery
kölelik
sleeve
gömlek, gömlek kolu *** buy on the sleeve veresiye satın almak
slight
hafif, az
slip
kaymak *** slip of the tongue dil sürçmesi
smash
(cam, kapı vb) paramparça etmek, kırıp parçalamak
smother (smadır)
(1) (yastık vb ile) boğmak (2) üzerini örtmek, kamufle etmek
snap
(fotoğrafçılıkta) poz
soap
sabun ****soap opera pembe dizi
sociable
sıcak kanlı, insanlarla çabuk kaynaşan
solely
yalnızca, sadece
soothing
yatıştırıcı ( comforting, calming)
spectacular
görkemli, harikulade
spectacular
görkemli, muhteşem ( impressive, stunning)
spend
harcamak ( para vb)
spillage
(yere vb) dökülen şey, döküntü (su vb)
spin
(1) fırıl fırıl dönmek (2) (ip için) eğirmek
spine
omurga, belkemiği
spiritual
manevi, ruhani
spoiled
şımarık ( mischievous (misçivıs)
spouse
eş (karı veya koca)
spread
yaymak, yayılmak ***widespread geniş çaplı, yaygın
spring
(1) bahar mevsimi (2) su kaynağı
stability
istikrar, denge
staff
personel
stage
(1) sahne (tiyatro) (2) aşama, merhale
stage
sahne, derece
startle
(1) korkutmak, ürkütmek (2) şaşırtmak, affalatmak
statement
(1) söz, ifade (2) demeç *** give statement ifade vermek
statue (steyçu)
heykel
steadily
sabit bir şekilde, istikrarla ( constantly)
steal
çalmak, hırsızlık yapmak
stealthily (steltili)
hırsız gibi, sinsi bir şekilde ( sneakily (snikili)
stem
ağaç gövdesi *** stem from --- den kaynaklanmak
stimulate
(1) teşvik etmek, motive etmek ( encourage) (2) (beyni) uyarmak
stir
(1) karışıklık, kargaşa (2) karıştırmak ( çorba vb) ***Stir up Kızıştırmak
store
depo, depolamak
storm
fırtına ***blizzard kar fırtınası
stranger
yabancı, ecnebi
stray
(1) başıboş aylak kimse (2) sokakta yaşayan kedi, köpek vb
stress
(1) buhran, bunalım, stres (2) vurgulamak ( emphasize)
stretch
(1) uzamak, uzanmak (2) germek
strike
(1) grev *** on strike grevde (2) darbe, vuruş
stroll
ağır ağır dolaşmak ( go for a stroll dolaşmaya çıkmak)
subject to
(1) (ölüme, yalnız kalmaya vb) maruz kalmış (2) olası, muhtemel
substantial
çok önemli, önemli ölçüde
sue
dava açmak
sufficiently
yeterli miktarda
suffrage
oy kullanma hakkı
suggestion
öneri, tavsiye
suggestive of
manalı, imalı, insanın aklına bir şey getiren
suit
yakışmak (kıyafetin vb.)
supply
(1) tedarik etmek,sağlamak (2) kaynak *** supply of water su kaynağı
support
desteklemek
supportive
(1) destek veren, anlayış gösteren (2) yardımsever, şefkatli
suppress
(duygularını, bağışıklık sistemini vb) baskılamak
surpass
üstün olmak, geride bırakmak, üstün olmak
surrender
teslim olmak X surround
suspend
askıda , muallakta bırakmak, okuldan uzaklaştırma
suspicion
şüphe
symptom
semptom, belirti (hastalık vb için)
take off
(1) havalanmak (2) taklit emek
take on
(sorumluluk vb) üstlenmek
tame
evcil hayvan ( docile, domesticated)
tapestry
duvar halısı
tasteful
(1) zevkli, zevkine düşkün kişi (2) zevkle yapılan/hazırlanan (desen vb)
tasty
lezzetli
temple (tempıl)
tapınak, mabet ( shrine, sanctuary)
tenderness
şefkat, merhamet, anlayış ( affection)
terminal
(1) ölümcül (hastalık) ( perishing) (2) uçta/sonda bulunan, son, nihai
terminate
(1) (sözleşme, kontrat vb) sonlandırmak, bitirmek (2) yok etmek
territory
bölge, arazi
the rest of…
#AD?
thoughtless
düşüncesiz, patavatsız, kaba ( tactless, rude)
throughout
boyunca
throw
atmak, fırlatmak
throw out
(çöp vb) dışarı atmak
thunderstorm
yıldırımlı fırtına
tomb
mezar, kabir, türbe ( grave)
tough
(1) sert, katı, dayanıklı madde (2) (yiyecek vb) çiğnenmez, iyi pişmemiş (3) (insan için) çetin, dayanıklı, çok hayat tecrübesiyle yoğrulmuş
trace
iz, izini sürmek
trade
(1) ticaret yapmak, alım satım yapmak (2) ticaret
traditional
geleneksel
trail
iz, patika
train
(1) eğitmek, eğitim görmek ( educate) (2) idman/antrenman yapmak (3) stajyerlik/çıraklık yapmak
transmit
1) göndermek, iletmek (mesaj vb) (2) (hastalık vb) bulaştırmak
trash
çöp ( garbage)
treasure (trejı
) hazine
treat
(1) tedavi etmek *** treatment tedavi (2) davranmak
trick
hile, tuzak, çeldirme ***play a trick on kandırmak, kötü şaka yapmak
trim
(1) (ağaç) budamak (2) (saç) kırpmak, kesmek
tripe
işkembe
truthful about
(1) sadece doğruyu söyleyen (2) gerçeklere uygun, doğru (söz)
turn in
(1) (yetkili kişiye) teslim etmek (2) uyumaya gitmek
unattended
sahipsiz, sahibi ortada gözükmeyen (eşya, çocuk vb)
unbearable
katlanılmaz, dayanılmaz (baskı, sıcaklık, soğuk vb) ( intolerable)
uncultured
kültürsüz, tahsilsiz, cahil ( uncultivated, boorish, unsophisticated)
undermine
zayıflatmak, baltalamak, temelini çürütmek ( weaken)
undertake
(zor ve üzün sürebilecek bir işi) üstlenmek, sorumluluğunu almak
undertake
üstlenmek ( take on)
unfortunate
talihsiz, şansız ( unlucky)
unlimited
sınırsız ( unrestricted)
unreliable
güvenilmez
untimely
vakitsiz, yersiz, olmadık zamanda ( at an awkward time)
unusual
sıra dışı, alışılmamış ( extraordinary, exceptional)
unwind
(1) (özellikle işten sonra) rahatlamak, dinlenmek (2) düğüm/sargı çözmek
upgrade
(bilgisayar gibi makineleri) güncellemek, modelini yenilemek
urgent
acil ( pressing)
vacation
tatil
vague (veyg)
(1) belirsiz, üstü kapalı (2) net hatırlanamayan şey X vivid
valley
vadi
vanish
1- ortadan kaybolmak 2-yok olmak
variety
değişiklik, çeşitlilik
vast
büyük, engin, muazzam ( immense, tremendous, huge)
vet
veteriner
vigorously
gayretle ( diligently)
violate (vayoleyt)
(kural, kanun, hak vb) ihlal etmek, çiğnemek ( abuse)
violent
şiddetli, şiddet içerikli
virtually
hemen hemen, neredeyse ( practically, nearly, almost)
vocation
meslek
volunteer
gönüllü, ücret almadan yardım eden
vote for/against
(1) oy (2) oy vermek
voyage
deniz yolculuğu
wantonly
(1) durduk yere, sebepsiz yere (2) ahlaksızca, şehvetle
wear
takınmak( gözlük, kolye, kıyafet),giymek
weep
ağlamak, sızlamak ( cry, sob)
whirl
(1) hızla dönmek (2) girdap
wholly
tamamen, tümüyle, bütünüyle ( entirely)
widely
geniş çapta, oldukça
widow
kadın dul ***widower erkek dul
withdraw from
(1) (savaştan,seçimlerden vb) geri çekilmek ( pull out of) (2) (bankadan, hesaptan vb) para çekmek
withdrawn
içine kapanık ( reserved, inhibited)
witness
(1) şahit olmak (2) tanık, şahit, görgü tanığı
worthless
değersiz ( valueless)
yard
avlu, bahçe
yield
(1) ürün meyve vermek (2) ürün kazanç
zip
fermuar