• Shuffle
    Toggle On
    Toggle Off
  • Alphabetize
    Toggle On
    Toggle Off
  • Front First
    Toggle On
    Toggle Off
  • Both Sides
    Toggle On
    Toggle Off
  • Read
    Toggle On
    Toggle Off
Reading...
Front

Card Range To Study

through

image

Play button

image

Play button

image

Progress

1/75

Click to flip

Use LEFT and RIGHT arrow keys to navigate between flashcards;

Use UP and DOWN arrow keys to flip the card;

H to show hint;

A reads text to speech;

75 Cards in this Set

  • Front
  • Back
peculiar
alışılmamış
outlandish
acayip
to be wiped off the face of the earth
nesli silinmek
to be wiped off the map
haritadan silinmek
obedient
itaatkar
by and large
genel olarak, genellikle
so as to
amacıyla. için. amacı ile. - in order to; "he observed the snakes so as to describe their behavior".
commission (v)
görevlendirmek, atamak, yetkilendirmek; ısmarlamak, sipariş vermek; tayin etmek - =(designate, assign, appoint) contract, order; confer rank or authority, empower, authorize
grumpy
huysuz, ters, dırdırcı, homurdanıp duran, somurtkan - grouchy; angry; sulky; irritable (fractios)
haughty
mağrur, tepeden bakan, kibirli, kendini beğenmiş, kurumlu - arrogant, snobbish, disdainful , conceited, vain
weak
frail, feeble - (feeble-minded people : aptal, geri zekâlı, iradesiz - dim-witted, slow, stupid, mentally deficient )
levity
ciddiyetsizlik, hoppalık, düşüncesizlik - lack of seriousness, frivolity, flightiness, silliness
worsen
beter etmek, gerilemek, kötüleştirmek, kötüleşmek, daha da kötü olmak - deteriorate , exacerhate , aggravate
refute
rebut, disprove, prove false, debunk, confute , rebut - ~a theory , ~an idea, ~a myth
treble
üç kat, üç kere
quadruple
dört misli, dört katı
quintuple
beş kat, beş misli
unaccompanied
refakâtsiz, yalnız, tek başına - not accompanied, unattended, unescorted, alone -- unaccompanied child, unaccompanied drink
unattended
sahipsiz, refakâtsiz, yalnız, ihmal edilmiş - don't leave your drink unattended in the bar
unadulterated
katkısız, saf, hilesiz - pure, not adulterated -- unadulterated milk; ~ beer
corroborate
doğrulamak, onaylamak - substantiate, confirm to be true; reinforce; certify -- you have to corroborate your claim.
baseless
asılsız, temelsiz, yersiz - unfounded, groundless
strict
severe, demanding, harsh, tough, stringent; literal, narrow, rigid; explicit, exact; absolute, complete
relentless
insafsız, acımasız, merhametsiz -- relentless demand: dinmeyen talep
loathe
nefret etmek, iğrenmek, tiksinmek - abominate, hate, despise, detest, abhor
assuage
hafifletmek, yatıştırmak, bastırmak, dindirmek - sooth, calm, relax, appease -- assuage a desire: bir arzuyu gidermek
expel
sürmek, sürgün etmek, kovmak, dışarı atmak, çıkarmak - exile, eject, drive out, banish
verdict
yargı, hüküm, juri kararı, karar, fikir - judgment made by a jury, sentence; decision
back down on
geri adım atmak, taviz vermek - concede
wail
ağlamak, ağıt yakmak, feryat etmek, inlemek, acı acı bağırmak, hayıflanmak, yas tutmak - lament, mourn, cry for; make a long loud shrill sound
weep
iltihap akıtmak, ağlamak, gözyaşı dökmek, damlamak, sızmak, akıtmak, özsu akıtmak - cry; shed tears; mourn with tears; exude liquid, drip (as with sweat)
sob
hıçkırarak ağlamak, hıçkırmak, hıçkıra hıçkıra ağlamak, hıçkırıklara boğulmak, iç çeke çeke ağlamak - cry uncontrollably, weep convulsively
lament
acı çekmek, ağıt yakmak, dövünmek, yas tutmak - mourn aloud, wail, express sorrow, grieve for; bewail, bemoan, regret
mourning (n) (adj)
ağıt, matem, yas, matem elbisesi, karalar, acılı
lamentation (n)
ağıt, ağlama, feryat
elegy
ağıt - lament, dirge, mournful poem - elegiac poem
elegiac (adj)
ağıt tarzında, hüzünlü, yanık, karasevdalı, melankolik - sad, mournful (also elegiacal)
convene
toplamak, toplantıya çağırmak, toplanmak, mahkemeye celbetmek - assemble; gather
congregate
toplamak, birleştirmek, toplanmak, birleşmek - To bring together into a crowd ; collect, assemble, come together
assemble
birleştirmek, toplamak, monte etmek, parçaları birleştirmek, çevirmek (bilgisayar), toplanmak, toplantı yapmak
pious (adj)
dindar, sahte sofu, sahte, göstermelik, saygılı - devout, religious; orthodox; sanctimonious, self-righteous
piety (n)
dindarlık, saygı, sevgi - devoutness, orthodoxy; religiousness, piousness
tumultuous (adj)
gürültülü, patırtılı, kargaşalı, gürültücü - loud, noisy, disorderly; riotous; raucous; emotionally or mentally agitated
acerbate
huysuzlaştırmak, sabrını tüketmek, acılaştırmak - annoy, irritate, vex
amputate
organını almak; budamak, kesmek (ağaç, organ) - To remove by cutting, as a limb or some portion of the body.
incessant, perpetual, continuous, persistent, permanent, lasting, everlasting
X intermittent, sporadic, erratic, temporary, transitory, transient
entail
win a following
taraftar kazanmak
persuade
kandırmak, inandırmak, aklını çelmek, ikna etmek, razı etmek -- persuade sb TO DO sth
far reaching
geniş ölçüde, geniş kapsamlı, uzaklara kadar ulaşan - extensive, comprehensive, having a wide range or effect
date back to
geçmişe dayanmak, geçmişe uzanmak
persistent
devamlı, sürekli, kalıcı, iz bırakan, inatçı, ısrarlı, ısrar eden - persistent problem, persistent cough
accentuate
vurgulamak, vurgulu okumak; üzerinde durmak - stress, emphasize, accent
articulate
açıkça söylemek, hecelemek, açık seçik belirtmek, telaffuz etmek, tane tane söylemek, eklemlerle birleştirmek - express in an articulate manner
elucidate
aydınlatmak, açıklamak, izah etmek - To bring out more clearly the facts concerning. - explain, clarify
enuciate
kesinlikle ifade etmek, söylemek, bildirmek, ilan etmek, ileri sürmek, iddia etmek - say words in an articulate or clear manner, articulate; announce, proclaim
eloquence (n)
konuşma sanatı, çene, güzel söz söyleme sanatı, belagat - fluent and appropriate manner of speaking -- eloquent speaker (adj - skilled and articulate orator, fluent and forceful speaker )
perpetrate
yapmak (hata vb.), işlemek (suç), kötü yapmak - perform an illegal act, carry out a crime
despicable
adi; değersiz; küçümsenen - contemptible, nasty, abominable
atrocious
vahşi, gaddar, gaddarca, zalim, acımasız, berbat, çok kötü - evil; terrible, horrible
ferocious
vahşi, gaddar, yırtıcı, aşırı, şiddetli, acımasız - cruel, savage, ruthless, brutal
instalment
taksit, bölüm, kurma, tesisat, yerleştirme, atama, üs
take to
alışmak, hoşlanmak, kanı kaynamak, düşkün olmak, gitmek, çıkmak (sahne vb.), sığınmak - begin with -; continue to -- take to DOING sth
stipulate
şart koşmak, şart koymak, koşul olarak koymak, şartları belirlemek, garanti etmek, taahhüt etmek
denomination
ad, isim; sınıf; çeşit; nominal değer, mezhep, tarikat - name (particularly of a class of things); kind, class; religious sect
sect
mezhep, hizip, tarikat, cemaat
boisterous
gürültücü, şamatacı, taşkın, fırtınalı, sert (hava) - noisy, loud; stormy; excited
vindication
doğrulayan şey, hınç, intikam, haklı çıkarma, savunma, suçsuzluğunu kanıtlama
vindictive (adj)
kinci, intikam güden, cezai, kindar
vindictiveness (n)
kincilik, kindarlık
eradicate
kökünden halletmek, kökünü kurutmak, yok etmek, kökünden sökmek - To destroy thoroughly. -- eradicate disease
intractable
inatçı, dik kafalı, zorlu -- intractable problem
insurmountable
yenilmez, başa çıkılmaz, aşılmaz, geçilmez --insurmountable problem
acquitted
temize çıkmak, be acquitted beraat etmek, acquit beraat ettir, acquit oneself well vazifesini iyi yapmak, davranmak hareket etmek; suçsuz çıkarmak, acquit oneself görevini yapmak, beraat ettirmek.
so long as
kadar, while -; with the condition that -